CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında Suriye konusunda yapılan mektup teatisi, iktidar ile ana muhalefet arasındaki derin görüş ayrılığını ortaya koydu.
Bu vesile ile, hükümetin bir süredir angaje olduğu Suriye politikasını aynen sürdürmeye kararlı bulunduğu da anlaşılmış oldu.
Hükümetle CHP arasındaki bu farklı -hatta zıt- duruşun temelindeki neden, basit ifadesiyle şöyle özetlenebilir: Ak Parti iktidarı, Suriye krizinin ancak Esad yönetiminin devrilmesiyle çözülebileceğine inanıyor, yani “Esad’sız bir çözüm” istiyor. CHP ise, çözümün “Esad ile” sağlanması gerektiğini savunuyor.
Bu iki zıt pozisyon karşısında, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki mektup değiş-tokuşundan bir sonuç çıkmaması şaşırtıcı değil tabii...
* * *
Kılıçdaroğlu’nun mektubunda Suriye konusunda öne sürdüğü öneriler, aslında iki hafta önce CHP grup toplantısında sunduğu “Barış Planı”nın ana hatlarını içeriyor. CHP lideri o tarihte fazla ilgi görmeyen bu planı böylece resmen hükümete iletmiş ve kayda geçirmiş oluyor.
Plan, Suriye krizinin çözümü için uluslararası bir konferansın düzenlenmesini öngörüyor. Bu toplantıya Suriye yönetimi ile muhalefeti, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Arap Birliği, İran ve Türkiye temsilcileri katılacak. Üç aşamalı konferansta Suriyeli taraflar arasında bir anlaşmanın gerçekleşmesine çalışılacak, bu arada ateş kesilecek, tutuklular salıverilecek, vs...
Kılıçdaroğlu Türkiye’nin inisiyatifi ele almasını, Meclis’in olağanüstü toplanıp bu konuda dünyaya bir çağrıda bulunmasını öneriyor.
Bu planın CHP grubuna sunulması üzerine yazdığımız Yorum’da (17 Ağustos) belirttiğimiz gibi, bir “yol haritası” niteliğindeki bu öneriler iyi niyetli ve yapıcı olmakla beraber, bugün gelinen noktada hayata geçirilmesi biraz hayali görünüyor. Böyle bir konferansta Esad ile muhalifleri, ABD ile İran’ı aynı masaya oturtmak bile mümkün değil. Nitekim, Kofi Annan’ın çabaları başta olmak üzere, bu doğrultuda yapılan diplomatik girişimlerin ve toplantıların hiçbiri (Cenevre dahil) sonuç vermedi.
Bununla beraber, CHP’nin önerileri, tartışılmaya değer.
* * *
Başbakan Erdoğan Kılıçdaroğlu’na cevabında, argümanları derinlemesine değerlendirip tartışmak yerine CHP’nin Suriye krizinde aldığı tutumu yerden yere vurmayı ve iç politika polemiklerindeki üslubu kullanmayı tercih etti. Örneğin zalim ile mazlum arasında ayrım yapmayan bir siyasi tutumun insani ve ahlaki olmayacağını kaydederek “CHP yönetimi bu insani ve ahlaki zaaf ile maluldür” gibi ağır ifadeler kullandı.
Başbakan uzun mektubunda ayrıca izlediği politikayı savunurken, Hükümet’in hep halktan yana olduğunu, Esad’ı yola getirmek için çok uğraştığını, oysa diktatörün halkına karşı amansız bir savaş açtığını belirtti.
Cenevre konferansını da anımsatan Erdoğan bu tür girişimlerin boşa gittiğini ve şimdiki CHP planının zaten daha önce başkalarının sunduğu planların benzeri olduğunu öne sürdü.
* * *
Başbakan’ın cevabından, üslubu bir yana, içeriği dikkate alındığında, şu sonuç ortaya çıkıyor: Hükümet’in şimdiye kadar izlediği Suriye politikasının doğruluğuna inancı tamdır. Bu politika devam edecektir. Dolayısıyla bu tutumla bağdaşmayan ve hiçbir sonuç vermeyen yeni girişimlere lüzum yoktur.
Bunun daha açık ifadesi şudur: Hükümet Suriye krizinde artık diplomasiden umudu kesti. (Aslında Annan ve Cenevre devreye girdiğinde de umutlu olmaktan uzaktı)... Bu bakımdan hükümet -CHP’nin önerdiği gibi- şimdi aracı olarak ortaya çıkıp birtakım diplomatik girişimlerde bulunmak niyetinde değildir...
Açıkçası Türkiye’nin kendini bağlayan Suriye politikasıyla bu saatten sonra aracı veya kolaylaştırıcı olarak devreye girme şansı da pek yoktur.