Mısır’da Mübarek rejiminin devrilmesinden on ay sonra, geçen ocakta yapılan ilk demokratik seçimlerde Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçildiği zaman, yetkileri oldukça sınırlıydı.
O günlerde siyasal güç, Mısır Devrimi’nden sonra yönetime gelen bir askeri konseyin elindeydi. Mareşal Tantawi’nin yönetimindeki bu konsey, ülkenin yasama, yürütme ve idari işlerinin sorumluluğunu üstlenmişti.
Müslüman Kardeşler’den gelen Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçildiğinde, Askeri Konsey onun yetkilerini iyice kıstı. O andan itibaren Mursi, başkanlık yetkilerini -ve gücünü- askerin elinden almak için ustaca bir mücadele verdi. Geçen ağustosta Mareşal Tantawi dahil, üst düzey komutanları görevlerinden uzaklaştırmayı başardı, yani orduya karşı bir siyasi darbe gerçekleştirdi. Bunun sonunda istediği geniş yasama ve yürütme yetkilerine kavuşmuş oldu.
Mursi içeride siyasal gücünü pekiştirirken, dış politikada bir bölgesel aktör olarak ortaya çıktı ve dengeli politikaları sayesinde Gazze’de ateşkes anlaşmasını sağladı.
Yargıya darbe
İlginçtir, Kahire’de bu anlaşmanın imzalandığı gün, Mursi içeride yeni bir siyasi darbe daha gerçekleştirdi. Bu kez hedef yargı oldu.
Mursi yayınladığı yeni bir kararname ile kendisini yargının denetiminden koruyan ve yargının otoritesini kısıtlayan olağanüstü yetkiler üstlendi. Bu arada başsavcıyı da görevinden aldı.
Böylece Mursi, alacağı kararlar konusunda yargının ve de yasamanın denetimi ve baskısı altına girmekten kurtulacak... Örneğin anayasayı hazırlamakla görevli ve İslamcıların etkisindeki kurucu meclisin şeriata karar vermesi halinde, bunun yargı tarafından bloke edilmesini önleyebilecek...
Zaten Mursi’nin bu hamlesinin Mısır’da yarattığı büyük tartışmanın ve meydanlardaki gösterilerin temelinde yatan esas faktör, islamcılarla laikler veya liberaller arasındaki ayrışma ve mücadeledir. Mursi’nin son kararı, Mısır toplumundaki bu kutuplaşmayı gözlerin önüne seriyor.
Mursi tepkiye yol açan son kararnamesini yayınlarken, bunun amacının “devrimi korumak” olduğunu söyledi. Yeni rejim, ordunun yanı sıra Mübarek’in vaktiyle atamış olduğu yargıç ve savcıların da hala işbaşında bulunduğu yargıyı, devrimi frenlemek isteyen güçler olarak görüyor.
Ne var ki, Mursi’nin aldığı kararlar, devletin esas amacı olan “demokrasiyi kurmak”tan çok, kendisinin adım adım teokrasiye, yani bir nevi mutlakiyete doğru ilerlediğini gösteriyor.
Sadece oy yetmez
Nitekim Mursi’nin şimdi üstlendiği olağanüstü yetkiler, ne Mübarek’te, ne de ondan önceki cumhurbaşkanlarında vardı.
Mursi’nin çok az bir farkla da olsa, çoğunluğu kazanarak cumhurbaşkanlığına seçildiği doğrudur. Ama demokrasi sadece bir “oy işi” değildir. Hele Mısır halkının etnik, dinsel, mezhepsel ve ideolojik özellikleri göz önünde bulundurulursa, iktidara gelenlerin sadece kendi yandaşlarının değil, halkın diğer geniş kesimlerinin eğilimlerini ve hassasiyetlerini de dikkate alması gerek. Bunun için de zorlama ile değil, uzlaşma ile hareket etmeleri şart...
Aksi halde gerçek demokrasinin yerine bir tür despotizmin yolu açılır...