Temel pozis- yonlarda kayda değer bir değişiklik yok...
Türkiye’nin gözünde PYD -onun askeri kolu YPG ile birlikte- PKK’nın bir uzantısı ve dolayısıyla bir terör örgütüdür. Kuzey Suriye’yi kontrolü altına almaya çalışan PYD/YPG, PKK’nın Türkiye’deki eylemlerine destek vermektedir. Ankara, ABD başta olmak üzere müttefiklerinden PYD’ye karşı ortak bir tavır sergilenmesini beklemektedir...
ABD’nin nazarında ise PYD, Suriye’de IŞİD tehdidine karşı karada savaşan en etkin güçtür. Washington PYD/YPG’yi terörist bir örgüt olarak kabul etmekten çekinmekte, onunla PKK arasındaki bağı görmezlikten gelmektedir. Rusya’nın PYD’ye askeri yardım sağlanması karşısında Washington, PYD aleyhinde tavır almanın onu Rusya’nın kucağına atmak anlamına geleceği tezini savunmaktadır...
“Ya o, ya biz”
Türkiye ile ABD arasında PYD konusundaki bu temel uyuşmazlık, ABD Başkan yardımcısı Joe Biden’in son İstanbul ziyaretinde de belli olmuştu.
Hatta içinde PYD’nin Cenevre Konferansı’na davet edilip edilmeyeceği konusu tartışıldığında, Hükümet tavrını çok kesin ifadelerle ortaya koymuştur: “PYD muhalefet saflarında Cenevre’ye gidemez. Eğer bu şekilde katılması söz konusu olursa, Türkiye bu Konferansı boykot edecektir”...
Bir nevi “ya o, ya biz” anlamındaki bu uyarı, başta ABD olmak üzere ilgili çevrelerde ciddiye alındı. Ve sonunda PYD’nin konferansa davet edilmesinden vazgeçildi.
Bunda ABD’nin aktif olarak devreye girmesinin büyük rolü var.
“İnce ayar”
Aslında Washington’un bu pozisyonu benimsemesi, Amerikan diplomasisinin PYD politikasında bir “ince ayar” yapmasının sonucudur.
Ankara bu konudaki sert çıkışını yaptığında Amerikalı diplomatlar Türkiye’nin hassasiyetini paylaştıklarını ifade ettiler ve PYD’nin BM’ye “resmen davet edilmemesi” gerektiğini savundular.
Kuşkusuz Ankara ABD’nin bu tutumundan memnun. Ancak bunun PYD politikasından “taktiksel bir ayarlama” olduğunu da unutmamalı. Diğer bir deyişle, temel tutumda bir değişiklik yok: Yani ABD PYD’ye Türkiye’nin istediği gibi bir terör örgütü olarak bakmıyor, IŞİD ile mücadelede onu desteklemekten vazgeçmiyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Washington PYD ile gelişmeleri İngilizce deyimiyle “case by case” yani her olayı kendi çerçevesinde değerlendirip ona göre bir tutum almak eğiliminde.
PYD’nin Cenevre Konferansı’na davet edilmesine karşı koymak, işte bu “taktiksel ayar”ın bir öğesi.
ABD ile diyalog devam ettikçe, bu çetrefil meselede gene bazı ortak noktalar bulup yeni ayarlamalar yapmak mümkün olabilir.