Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Film uzunca bir aradan sonra tekrar sahnede... Hem de “iki kısım birden”. Biri AB, diğeri de Kıbrıs ile ilgili.
İkisi de şimdi kesildiği yerden yeniden başlıyor. Bu kez “mutlu son”a götüreceği umudu ile...
AB ile üç yıllık bir aradan sonra nihayet dün törenle bir fasılın açılması, müzakere sürecinde yeni bir “başlangıç” olarak görülüyor.
Aslında “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” başlıklı bu fasıl, çok önemli bir dosya değil. Bunun masaya getirilmesinin esas önemi, kilitlenmiş olan katılım müzakereleri sürecini yeniden başlatmasıdır.
Ama bloke edilen ve bir türlü açılamayan 16 fasıl daha var. Yani sürecin yeni bir “start” alması iyi de, diğer fasıllar bloke kaldıkça neyin müzakeresi yapılacak?

“Mutlu son” beklentisi
Bu blokajın sebebi Kıbrıs sorunu. Örneğin Türkiye’nin Kıbrıs Rumlarına limanlarını açmasını öngören “ek protokol”ün şartlarını yerine getirmemesi sonucunda, birçok başlık müzakereye açılamıyor. Bu konu Türkiye ile AB arasında yıllardır tartışılıyor, ama bir türlü halledilemiyor.
Tek umut, Kıbrıs meselesinin hal yoluna girmesi. Bu olursa, AB ile müzakere sürecindeki engeller kalkacak, üyeliğe giden yol açılmış olacak.
Yani, açıkçası AB ile “mutlu son”un gerçekleşmesi, Kıbrıs işinin de aynı yönde gelişmesine bağlı.
Neyse ki böyle bir hareket var bugünlerde.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ve ekibi aktif olarak devrede. Amaç, kesik olan müzakere sürecini, bazı yeni yaratıcı fikirlerle canlandırmak. Örneğin tarafların kabul ettiği orijinal bir fikir, Kıbrıs Türk ve Rum müzakerecilerin, Ankara ve Atina’ya “çapraz ziyaretler” yapması. Bu önümüzdeki günlerde gerçekleşiyor. Böylece Türkiye ve Yunanistan’ın daha aktif devreye gireceği ve taraflar arasında bir yakınlaşmanın sağlanacağı umuluyor.
BM’nin hedefi Anastasiadis ile Eroğlu’nu bir an önce masaya oturtup yeni bir müzakere süreci başlatmak. Ve bunu en geç gelecek nisan ayına kadar bir çözüm planı ve ardından bir referandum ile sonuçlandırmak.
AB’ye dönersek, eğer Kıbrıs’ta böyle bir anlaşma olursa, tabii ki Türkiye için engeller kalkacak ve katılım müzakerelerinin yolu açılacak.
Ama Ban Ki-moon’un Kıbrıs takvimi, böyle işleyebilecek mi?

Müzakere için müzakere
Kıbrıs’ta hep “müzakere için müzakere” yapılır. Tasarlanan yeni müzakere süreci için de günlerdir taraflar arasında müzakereler cereyan ediyor.
Esas süreç başlamadan, Türk ve Rum tarafının birtakım genel prensipleri ve parametreleri içeren bir ortak deklarasyon yayınlaması söz konusu. İşte bu metin üzerinde bir türlü anlaşma sağlanamıyor. Çünkü iki taraf da bu metinde kendi pozisyonlarına uygun unsurların yer almasını istiyor.
Ban Ki-moon’un sabrı tükenmiş olacak ki, taraflara bu cumaya kadar bir mühlet verdi ve özel temsilcisi Alexander Dowdner’i adaya gönderdi.
Bizim tahminimiz sonuçta tarafların masaya oturmaya razı olacağıdır. Evet, bu Kıbrıs için de yeni bir başlangıç olacak. Ama bu kez bunun gerçekten “mutlu son”a götürüp götürmeyeceğini kim kestirebilir?