Türkiye’nin AB ile ilişkileri kırılma noktasında mı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Aralık operasyonuna tepki gösteren AB’ye karşı çok sert sözler sarf etmesi, böyle bir izlenim -ve kaygı- yaratmış bulunuyor.
Aslında bu sert sözler ilk kez söylenmiş değil. Başbakan olarak da Erdoğan’ın zaman zaman benzer bir üslupla AB’ye karşı çıkışlar yaptığı hatırlardadır.
Ama bu kez AB’ye karşı sergilenen tavrın, tam da iki tarafın ilişkilerde yeni bir başlangıç girişiminde bulunduğu bir zaman rastlaması dikkat çekicidir. Henüz geçen hafta üst düzey AB yöneticilerinin Ankara’yı ziyaretleri sırasında karşılıklı olarak ifade edilen iyi niyetler, yeni umutlar yaratmıştı.
Şimdi ise 14 Aralık operasyonu konusunda cereyan eden söz düellosu “İlişkiler kopma yoluna mı giriyor” sorusunu gündeme getiriyor.
Açıkçası bu kuşku Cumhurbaşkanı’nın, AB’den gelen eleştirilere karşılık söylediği şu cümlelerden kaynaklanıyor: “Acaba AB ne der, bizi alır mı, almaz mı? Bizim böyle bir derdimiz yok. Kendi göbeğimizi keseriz... Siz aklınızı kendinize saklayın...”
***
AB Komisyonu’nda Dışişleri Yüksek Temsilcisi görevine yeni gelen -ve geçen hafta Ankara’ya gelen heyetin başında bulunan- Federica Mogherini’nin deyişiyle bu sözler çok “şaşırtıcı” bulundu. Konu bu hafta Brüksel’de toplanacak olan AB Zirvesi’nde ele alınacak ve muhtemelen AB’nin ortak görüşü sonuç bildirgesinde yer alacak.
Bu konuda duyulan endişe, ayrıca Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa Parlamentosu’nda da görüşülecek.
Bu söz düellosunun her şeye rağmen Türkiye’nin AB ile ipleri koparması noktasına getireceğini sanmıyoruz.
Evet, siyasi iktidar AB’nin 14 Aralık operasyonu konusundaki eleştirel tavrına kızmıştır; Cumhurbaşkanı kendisine has üslubu ile öfkesini dile getirmiştir. Ama bu, Ankara’nın bu olay yüzünden AB ile diyaloğu keseceği ve üyelik vizyonunu terk edeceği anlamına gelmez.
Daha önceki benzer uyuşmazlıklarda da görüldü ki iki taraf da birbirinden vazgeçmek istemiyor. Bunun böyle olması, iki tarafın da bu yöndeki çıkarlarına rasyonel bakmalarının sonucudur.
***
14 Aralık operasyonunda özellikle medya organlarına yapılan baskınların görüntüleri ve ardından sarf edilen sert sözler, AB başta olmak üzere Batı’da Türkiye’nin imajına gölge düşürdü.
Bu olayın dış politikadaki etkilerinin başında AB ile hareketlenmek üzere bulunan ilişkilerin yeni bir sarsıntı geçirmesi geliyor.
Bu operasyonu eleştiren ABD ve diğer Batılı ülkelerle de bir soğukluk yaratılmış bulunuyor.
İktidar bu tepkileri, Türkiye’ye karşı girişilen bir “algı operasyonu” olarak görüyor. Bu eleştirileri yapanları önyargılı, art niyetli, hatta düşman olarak nitelendiriyor.
Gerçek şu ki dış eleştiriler liderlerden çeşitli kurumlara ve medyaya kadar çok geniş bir kesimden geliyor. Bunların hepsi önyargılı ve kötü niyetli olarak suçlanamaz.
Kaldı ki dışarıdan gelen eleştirilere karşılık verilecekse, bunun sert ve saldırgan bir üslupla değil, inandırıcı argümanlarla ve “kamu diplomasisi” yöntemleriyle yapılması gerekir. İlişkilerin bozulmasını önlemenin yolu da budur.