Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB Komisyonu’nun her yıl ekim ayında yayımladığı Türkiye ile ilgili rapor, hep hararetli tartışmalara konu olur. Türkiye’de kimi çevreler raporda hoşlanmadığı tespitlere ve değerlendirmelere karşı çıkar, kimileri de kendi görüşlerine uygun düşen hususları över.
Önceki gün yayımlanan 2013 raporunun da benzer çelişkili tepkilere yol açacağı açık. Hükümetin resmi değerlendirmesi ancak bayramın bitmesinden sonra açıklanacak. Ancak ilk tepkiyi veren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, raporda özellikle demokratikleşme paketine verilen önemden memnun görünüyor. Bununla beraber, iktidarın, kendi görüşlerine ters düşen -Gezi olayları gibi- tespitlere karşı çıkacağını ve bu yüzden Komisyon’u eleştireceğini tahmin etmek hiç de zor değil...
Aslında bu yılki rapor, daha öncekilere kıyasla daha ılımlı ve olumlu gözüküyor. Rapordaki üslup ve yaklaşım, Komisyon’un Türkiye ile ilişkilerin kopmaması ve müzakere sürecinin daha fazla aksamaması için özel bir çaba harcadığını ortaya koyuyor.
Raporun genel havası ve Komisyon yetkililerinin açıklamaları, şimdi müzakere yolunun tekrar açılmakta olduğunu müjdeliyor. Yani İlerleme Raporu, 3 yıldır donmuş olan ilişkilerde, sınırlı da olsa, bir ilerlemenin sinyalini veriyor.

Artılar, eksiler...
Bu yılki rapora iki önemli ve yeni gelişme damgasını vurdu. Bunlardan biri demokratikleşme paketi, diğeri ise Gezi olayları...
Eğer demokratikleşme paketi olmasaydı, Gezi olayları üzerinde odaklanmış bir rapor, Türkiye’ye kötü bir not vermiş olacak ve bu belki de müzakerelerin askıda kalmasına yol açacaktı.
Denebilir ki, Başbakan Erdoğan’ın 30 Eylül’de paketi açıklaması, AB ile ilişkiler açısından da, zamanlama olarak, çok isabetli oldu. Bu, raporun daha dengeli çıkmasına ve Ankara’ya yeni bir kredi açılmasına yardımcı oldu.
Gerçekten rapor demokratikleşme paketinin içeriğini aktarırken, olumlu bir bakış sergiliyor. Özel okullarda anadil öğretiminden seçim barajına kadar çeşitli alanlarda atılması planlanan adımlara destek veriliyor. Ancak söylenenlerin uygulanması gerektiği de vurgulanıyor. Aynı şey, Kürt sorunundaki yeni girişim ve başlatılan barış süreci için de söz konusu...
Buna karşılık rapor Gezi olaylarına açıkça eleştirel bir biçimde yaklaşıyor, temelde barışçı olan protestolara karşı polisin aşırı güç kullandığını belirtiyor. Ancak bu konuda soruşturma açıldığına ve bazı sorumluların görevlerinden atıldığına da dikkatleri çekiyor. Bu bağlamda önemli bir tespit de, Gezi olaylarının, sivil toplumun canlılığını ve rolünü göstermesi ile ilgili ki, bu da “artılar” listesine geçiyor.

Bütüne bakmalı
Bu yılki rapor, bundan öncekilerde yer alan birtakım olumsuzluğu da içeriyor. Medyanın durumu bunların başında geliyor. Gezi olaylarından sonra medyaya baskıların hangi noktaya geldiği örnekleriyle aktarılıyor. İfade özgürlüğündeki kısıtlamaların yanı sıra, sadece parlamentodaki çoğunluğa dayanan demokrasi anlayışı eleştiriliyor ve demokraside katılımcılığın önemi vurgulanıyor.
Sonuç olarak, bu raporu bir bütün olarak ele almakta ve olumlu yanlarından memnuniyet payı çıkarırken, ilk bakışta olumsuz görünen yanlarından gerekli sonuçları çıkarmakta yarar vardır.