Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Siyasal iktidar yargıyı yeniden yapılandırıyor. İktidar bu yetkiyi referandumla elde etmişti. Bundan sonra önemli olan bu yetkinin nasıl kullanılacağı. Demokratik bir hukuk devletinde iktidarın yükümlülüğü, yargının bağımsızlığını korumaya özen göstermek, güçler ayrılığı ilkesine aykırı davranmamak. Ama böyle olmadı. Önce Anayasa Mahkemesi’nin, sonra da HSYK’nın oluşumları değiştirilerek iktidarın çizgisine getirildiler. Arkasından Yargıtay ve Danıştay’ın yapılarını köklü bir biçimde değiştirecek yasa tasarısı komisyondan geçirildi.
Tasarı, Yargıtay ve Danıştay’da daire ve üyelik sayısını artırıyor, yeni üyeler atıyor, Yargıtay’ın en önemli organı olan Birinci Başkanlar Kurulu’nu ortadan kaldırıp yeni üyelerle yeniden kurulmasını öngörüyor. Ayrıca, Yargıtay ve Danıştay’ın dairelerinin görev alanları bundan böyle yasayla belirlenmeyecek, her yıl yeniden belirlenecek. Böylelikle, istenilen işlerin, istenilen dairelerde incelenmesi sağlanacak.
Hükümet’in 2007 yılında, hazırladığı Yargıtay Kanunu tasarısında, mevcut dairelerin ve yargıçların sayısı azaltılırken, yeni tasarıda çoğaltılması açıklanmaya muhtaç bir durum. 2007 ile 2011 arasında değişen tek şey HSYK’nin yapısı.
Yargıtay ve Danıştay’ın ağır bir iş yükü altında ezildiği gerçek. Yargıtay’daki dosya sayısı 1 milyon 800 bin. Binlerce dava zaman aşımından düşecek. Çözüm arayışlarında geç bile kalındı. Ancak bu teknik bir sorun. Bulunacak çözümün demokratik hukuk devleti ilkeleri ile uyum içinde olabilmesi iki koşula bağlı.
Birincisi, alınacak önlemlerin, yüksek yargı ile danışılarak kararlaştırılması. Bu koşul gerçekleşmedi. Tersine, yüksek yargının görüşleri alınmadan, yüksek yargıya rağmen hükümet tarafından bir tasarı hazırlandı. İktidarın, “sizin için neyin gerekli olduğuna biz karar veririz” gibi paternalist, otoriter bir tutum içine girmesini demokrasi ile hukuk devletindeki yargı-siyasal ilişkileriyle bağdaştırmak olanaksız.
İkinci koşul, alınacak önlemlerin yargı bağımsızlığını etkilememesi. Tasarının böyle bir sonuç doğurup doğurmayacağı şu iki sorunun yanıtına bağlı:
1. Tasarının içerdiği önlemler gerçekten Yargıtay ve Danıştay’ın is yükünü hafifletecek nitelikte mi? Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği tasarının bu sonucu doğurmayacağını, asıl önemli olanın istinaf mahkemelerinin çalışmaya başlaması olduğunu söylüyorlar. İzmir Barosu’nun yaptığı bir çalışmaya göre, tasarının yasalaşması durumunda, hukuk davalarında her dosya için ayrılan süre 4.5 dakikadan 5.10 dakikaya çıkacak. Öte yandan, dairelerin görev alanlarının değiştirilmesi ya da Birinci Başkanlar Kurulu’nun yeni üyelerle yeniden kurulması dava yükünü etkileyecek önlemler değil.
2. HSYK’nin Yargıtay ve Danıştay’a atayacağı üyeler bağımsız ve tarafsız olabilecek mi? Hükümetin, yargıyı ayak bağı olarak görmesi, Adalet Bakanlığı’nın HSYK üzerindeki etkisi, HSYK’nin yaptığı başka atamalar göz önünde tutulduğunda bu soruya olumlu yanıt vermek güçleşiyor.
Bu durumda, tasarının yasalaşmasıyla, yargının tümünün yürütmenin denetimine gireceği sonucuna ulaşmak doğru olur..
Hukuk devleti bir örgütlenme biçimi, bir kurumsal yapı. Bu yapı, iktidarı, yaptığı işlemlerin hukuka uygun olduğunu göstermek zorunda bırakır. Liberal demokrasinin temel özelliği, iktidarı kullananlara karşı güvensizlik. Yargısal denetim bu güvensizliğin sonucu. Bağımsız yargı, iktidarın işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığına karar verir. Yargının bağımsızlığını ortadan kaldırınca, iktidarın hukukun sınırları içinde kalıp kalmadığını, temel hak ve özgürlükleri çiğneyip çiğnemediğini saptayacak hâkem kalmıyor. Hukuk devleti tükeniyor. Hukuk devletinin bulunmadığı bir rejim ise, demokrasi olmaktan çıkıyor, otokrasiye dönüşüyor. Yargının bağımsız olmadığı, hukuk devletinin yaşamadığı bir ülke ya baskı ve tahakkümle yönetilir ya da anarşiye sürüklenir.
Hukuk devleti bir yandan, siyasal iktidara meşruiyet sağlar, öte yandan tüm bireylerin birlikte yaşamasını sağlayacak bir çerçeve çizer. Ancak böyle bir bir çerçeve içinde güvenli, istikrarlı bir ortak yaşam gerçekleşebilir. Hukuk devletinin çökmesi ayrışmaya yol açar.
En büyük tehlike, insanların baskıdan korkarak hukuk devletinin ortadan kalkması karşısında sessiz kalması ya da kanıksaması. O nedenle, muhalefetin, basının, hukukçuların, aydınların görevi gelinen noktayı anlatarak halkın bilgi sahibi olmasını, bilinçlenmesini sağlamak. Seçimlere kısa bir süre kala, halkın bu konuda bilgilendirilmesi büsbütün önem taşıyor.