Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Avustralya 16 yaşından küçük çocuklar için sosyal medya yasağını başlatan ilk ülke oldu.

Türkiye’de de yasak sınırı 13 yaş mı olsun 16 yaş mı diye bir tartışma yürüyor şu günlerde.

Yasakları delmek konusunda çok maharetli insanlara sahip bir ülkeyiz biz.

Ya Avustralya gibi kimlik belgesi ibrazı şartı getireceğiz ya da kâğıt üzerinde kalan bir yasağımız olacak.

Daha kötüsü çocuklarımıza erken bir yaşta devleti kandırmanın mümkün olduğunu öğretmiş olacağız.

Devleti kandırıp, ceza almama öğretisi en az sosyal medya kadar zararlı bir öğreti aslında.

Haberin Devamı

***

Aile olmak aynı çatı altında barınmak, aynı anda yemek yemek, aynı tuvaleti kullanmak demek değil.

Öyle olsaydı öğrenci ya da yaşlı bakım evleri de yuva sayılırdı.

Aile olmak, duygularımızı, sevinç ya da sıkıntılarımızı paylaşmak demekti, en azından böyle öğrenmiştik bir zamanlar.

Evdeki 16 yaşından küçük çocuğu ekrandan değil ama en azından teşhircilikten kurtarmak bizi yeniden aile yapmaya yeter mi?

Ailenin diğer üyelerinin sosyal medya hesaplarında dolaşmaya devam ettiği bir zamanda hesabı olmayan çocuk, ekrandan kopmaz, röntgenci olur.

Teşhirci ve röntgenci ifadelerinin ters geldiğinin farkındayım ama Macar bir sosyolog 15 yıl kadar önce kullanmıştı bu tanımlamayı.

Hepimizin içindeki teşhirci ve röntgenci tarafı beslediği için sosyal medyanın tüketimin kayıp halkası olacağını söylemişti, haklı çıktı.

Yuvamız mı var, evimiz mi

İstanbul’un en iyi hastanelerinden birisi olan Haseki Hastanesi’nin yoğun bakım ziyaretçilerinin telefonları güvenlik noktasında toplanır.

Ölüme direnen sevdiklerinin fotoğrafını çekip, akrabalarla ya da sosyal medyada paylaşmaya çalışanların sayısını fark edince anladım geldiğimiz yeri.

En çok acı çeken, en çok eğlenen, en iyi yemeği yiyen, en güzel denize giren, en aşık, en deli, en cesur benim deme merakımız.

Başkalarına göstermek için yaşanan bir hayat, hayat mıdır üzerinde konuşulacaktır bir gün mutlaka.

Yuvalarımızın, ev haline gelişi üzerine tezler yazılacaktır mutlaka, şimdi değilse de yakın bir gelecekte...

***

Okumak yerine seyretmenin bize verdiği en büyük zarar artık hayal edemeyecek hale gelmemiz.

Haberin Devamı

Büyük buluşları, aya seyahati falan boş verin, hayal kurmak insana hayatın zorluklarına direnme, mücadele etme gücü verir.

Kızanlar çıkabilir ama işe giderken arabada sesli kitap dinlemek ile o kitabı okuyup anlamak arasında büyük bir fark vardır.

Öndekinin sinyali arasında betimlemenin, korna gürültüleri arasında gizli öznelerin bir değeri kalmaz.

En önemlisi satırlardaki tonlama, yüklemdeki vurgu, kitabı sesli okuyanın anladığı ve hissettiğini geçirir bize.

Oysa kendimiz okuduğumuzda başka anlamlar bulabilir ve en önemlisi yazılanı gözümüzde canlandırabiliriz.

Yuvamız mı var, evimiz mi

***

Amatörce olsa da basılmış iki şiir kitabı olan, radyolarda yıllarca şiir programları yapmış, festivallerde kalabalıklar önünde şiirler okumuş birisiyim.

Bir şiiri en iyi şairi okur fikrini asla kabul etmem, bu durum için tek istisna Ahmet Telli’dir, dinlemenizi de ısrarla öneririm.

Sadece şairler değil özel ses tonu olanlar ya da tiyatrocular da en iyi yorumcu sayılamazlar.

Haberin Devamı

Hayatı okumak ve gözünde canlandırmak yerine videolardan anlamak, şiiri başkasının yorumuyla şiir saymak, daha onlarca madde yazabilirim buraya.

***

Öyle ya da böyle kolay para kazanmış olanların, kullandıkları markalar, izledikleri film ya da dizilerle statü kazanmaya çalıştıkları bir dünyada yaşıyoruz.

Oysa bir kültür seviyesinin oturması kuşaklar boyu devam eden bir mücadele ve çaba gerektiriyor.

Maça Kızı’nda lahmacun yiyebiliyor olmak parayla olur da Halikarnas Balıkçısı daha doğrusu Cevat Şakir Kabağaçlı’nın sürgün yıllarını bilmek yetmez.

Robert Kolej’den Oxford Üniversitesi’ne uzanan bir eğitim hayatı, baba katili sıfatı, ailenin resim ve seramik sanatında Türkiye’ye kattıklarını bilmek başka bir çabanın, merakın, ilginin, sonucunda öğrenilir.

Bilgi parayla satın alınamaz, sosyal medyada paylaşılamaz ama insanı daha fazla insan yapar.

Yuvalarımız, giderek ev haline dönüşüyor.

Bunu değiştirmek bizim elimizde ve ilk yapmamız gereken elimizdeki ekrandan uzak durmayı başarmak…

Yuvamız mı var, evimiz mi