Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir şehirde meydanlar varsa, halk orada toplanır.

Bazen kutlama yapar, bazen protesto hakkını kullanır.

İnsanoğlunun şehirlerde yaşamaya başladığı zamandan beri değişmez bir gerçekliktir bu.

Bu gerçek ile Türkiye’nin bir başka gerçeğinin birbiriyle çeliştiği bir zaman dilimindeyiz.

***

1 Mayıs’ın tarihçesinin anlatıldığı ve 1998’de Sedat Simavi Televizyon Ödülü kazanmış Gölge Oyunu belgeselinin metin yazarıydım.

Kanlı 1 Mayıs 1977 dahil onlarca saatlik görüntü izledim.

O görüntülerde meydana giren grupların etrafında el ele tutuşarak güvenlik çemberi oluşturulduğunu fark ettim.

Haberin Devamı

Sonra dönemin tanıklarının ifadelerini okudum, dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın anlattıkları ilginçti.

Kutlama için yetki verilen DİSK’in bazı grupları meydana almak istemediği, o grupların pankartlarını açmadan alanda birikmeye başladığı, DİSK görevlilerinin Uzel fabrikasından gelen 2 bin işçiyi bu gruplara karşı tıkaç olarak kullanma kararı verdiği ve en nihayetinde iki grup arasında silahların ateşlendiğini anlatıyordu.

O silah seslerinin ardından katliam başladı ve Sular İdaresi binası üzerinden meydandakilerin üzerine ateş açılmaya başlandı.

Meydanların en tehlikeli yanı, provokasyona çok açık olmasıdır.

1 Mayıs 1977’de küçük bir provokasyon katliam için fırsat bekleyenlere büyük bir imkân sağlamıştı.

***

Gençlik yıllarımda akademik bir mücadele için açlık grevi dahil çeşitli eylemlere katılmış birisiyim.

Gazeteci olarak çok eylem takip ettim, çok çatışma gördüm, gaz, cop, hepsinin tadına baktım.

Acı bir gerçeği kompleks duymadan yazmazsam olmaz.

Türkiye’de bir yerde halk toplandığı zaman, çeşitli örgütlerden, o alanlara mutlaka sızma olur.

Bu sızmanın sebebi bazen sempatizanları militan haline getirmektir, bazen örgütlerin propaganda yapma çabalarıdır.

Çağlayan’daki ilk 1 Mayıs’ta o grupların işçilerle çatıştığına da tanık oldum, meydana alınmadıkları için bir anda maskelerini takıp polisle çatışmaya girdiklerini de gördüm.

Susurluk kazasının ardından Fatih Altaylı’nın çağrısıyla her pazar Bakırköy’deki Özgürlük Meydanı’nda sıradan insanlar toplanıyor, düdük çalıyor, slogan atıyor, protesto haklarını kullanıyorlardı.

Haberin Devamı

Meydan, protesto, hak…

Kalabalığın onlarca kişi olduğu dönem yasadışı grupların hiç ilgisini çekmedi ama ne zaman ki kalabalık yüzlerce, binlerce kişiye ulaştı, o zaman yasadışı gruplar meydana gelmeye, protesto hakkını kullanan sıradan insanları rahatsız etmeye başladılar.

Sonuç mu, provokasyon ihtimali nedeniyle Bakırköy’deki eylemler sona erdi, İstanbul’un bir başka noktasında sıfırdan başladı.

Kaybeden ses getiren protesto hakkı elinden alınan sıradan insanlar oldu.

***

ODTÜ’deki ilk gece müdahalesini izlerken üniversitelerde etkin olan sosyalist bir derginin pankartını gördüm.

O dergi yayınlarında sistemle kavga eder, onlar için Ekrem İmamoğlu da sonuçta “düzenin” adamıdır.

Sosyalist gruplar aslında CHP’yi kurucu olduğundan dolayı sevmezler.

Tarih boyunca Mustafa Kemal Atatürk’e karşı kurulmuş en ağır saldırı cümlelerinin altında sol bir fraksiyon liderinin imzası var.

Acı ama Kılıçdaroğlu döneminin gençlik kolları, Atatürk’e saldıran o ismi ölüm yıldönümünde anmıştı.

Haberin Devamı

Kötü niyetten değil bilmemekten, okumamaktan...

Yakın tarihten örnek, Gezi’yi en fazla destekleyen insanlar bile ilk iki günden sonra örgütler işin içine girdikten sonra havanın tamamen değiştiğini anlatmıyorlar mı yıllardır?

***

Saraçhane’deki kalabalığa bakarak tüm bu isimlerin Ekrem İmamoğlu’nun peşinden giden insanlar olduğunu düşünmek ne kadar büyük hata olursa, protesto hakkını kullanan herkesin gizli bir ajandası ve terör heveslisi olduğunu düşünmek de hata olur.

Eylemlerde sorun çıkarsa düzeni sağlamak devletin kolluk kuvvetlerinin işidir, “Geliriz, müdahale ederiz” tarzı mesajlar asla kabul edilemez.

2005 yılında AB Zirvesi sırasında Selanik, alev alev yanarken oradaydım, polis o kadar çok gaz atmıştı ki, kimse sokağa çıkamamıştı.

Kopenhag’da 2002 Aralık Zirvesi öncesi küreselleşme karşıtlarının kampında röportajlar yapmıştım. Sonra eylemi izledim, izin verilen alanın dışına çıkanların başına gelenlere gözlerimle şahit oldum.

Uzatmayayım, Türkiye’de meseleleri tartışmak kolay değil.

Böyle zamanlarda geçmişten dersler çıkarmakta ve ona göre davranmakta büyük fayda var…