Fransa’da, Fransa Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’yla görüşecek ABD Dışişleri Bakanı Pompeo.
Türkiye’den sonra gideceği Gürcistan’da, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri bakanlarıyla ayrı ayrı görüşecek.
İsrail ve Suudi Arabistan’da kimlerle görüşeceğini tahmin etmek zor değil zaten.
ABD Dışişleri Bakanı, Türkiye’de sadece Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüşüp sonra İstanbul’dan ayrılacak.
Ne Patrikhane, Vatikan gibi ayrı bir devlet ne de Türkiye, Suudi Arabistan gibi aşağılandığı zaman bile “Aman ağam” diyecek bir ülke.
Zevahiri kurtarmak adına sözcüleri, “Programlar uymadı”, “Din özgürlüğüne vurgu” falan diyor ya, Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Omar’ı, sadece Müslüman olduğu için 11 Eylül’ün arkasında olmakla suçlayan kafa bu.
Üç ay sonra koltuğunda olmayacak bu küstah ABD Dışişleri Bakanı’na, karşılamadan, uğurlamaya, güvenlikten, trafik düzenlemeye kadar en düşük protokol ve güvenlik seviyesi uygulanmalı.
Aksi, hepimizi kırar...
Miss Uganda ya da Esenyurt
Esenyurt’ta yapılan Miss Uganda yarışmasına şaşıranlar oldu, ben de şaşıranlara şaşırıyorum.
Reina katliamcısı Esenyurt’ta bir sitede yakalanmış, ardından yabancıların daire kiralama işi kontrol altına alınacak denmişti, ev sahipleri ve emlakçılar kısıtlamaların etrafından dolaşma imkânını buldular hemen. Kiralar görece düşük olduğu için Esenyurt, Birleşmiş Milletler gibi uzun zamandır.
Esenyurt’ta 43 mahalle var, kimin hangi mahallelerde yoğun yaşadığı belli. Mesela Kıraç’ta daha çok Suriye kökenliler yaşıyor. Avcılar’da daha çok Nijeryalılar var, Esenyurt daha karışık ama İstanbul’da en fazla Afrika mutfağı restoranı da yine bu ilçede. Bir zamanlar Kurtuluş civarında olan Afrika saç örgüsü yapan kuaför dükkânları da artık Avcılar-Esenyurt hattına kaydı.
İstanbul’da yaşayan Afganlılar ve Tatarlar daha çok Zeytinburnu tarafında yaşıyorlar, Özbek ve Gürcüler, tekstil kolunda çalıştıkları için Okmeydanı-Çağlayan hattındalar. Bir de zengin Avrupalılar var İstanbul’da yaşayan. Beyoğlu, Moda, Zekeriyaköy gibi yerlerdeler ama onlar göze batmıyorlar.
Miss Uganda Yarışması ve koronavirüs denilince kıyameti koparanlara hatırlatmak istediğim başka bir nokta var. İstanbul’un sosyetik ya da magazin ünlüsü isimleri çok daha kalabalık partiler yaptılar. Devlet onlara da ceza kesti, Ugandalılara da. İlla birine kızacaksak, para şımarıklığıyla önlemleri yok sayanlara daha çok kızmamız lazım.
Rakamların Türkiye’ye dair söyledikleri
Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü’nün uzmanlarına göre, Türkiye’de üretilen yaş meyve ve sebzenin yüzde 53’ü tüketiciye ulaşıncaya dek israf ediliyor. Bu hayat pahalılığı demek, bu boşa giden su, ilaç, gübre demek, bu boşa giden tarım arazisi, havaya savrulan emek demek. Tarımda sürdürülebilirlik adına en az hobi bahçelerini kontrol altına almak kadar önemli bir iş bu.
Eğitim her zaman öğretimden daha önemlidir ya, Türkiye’de, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde açık öğretim gören öğrenci sayısı 1 milyon 583 bin 805. Düşünün, okul öncesi de dâhil olmak üzere, lise son sınıf dâhil özel okulların öğrenci sayısından daha fazla bu rakam. Sadece uzaktan öğretim gören öğrencilerin tüm öğrencilere oranı da yaklaşık yüzde 9. Bu çocuklar akranlarıyla iletişim kurmak, disiplin, dâhil bir sürü eksikle diploma sahibi olacaklar. Yarına mutsuz ve mutsuz eden insan yetiştirmez bir sistem.
Gözünü, bacağını kaybetmiş, sağlığından olmuş madencilerin ve yakınlarını yitirmiş madenci ailelerinin hak arama mücadelesini izliyoruz hep birlikte. Madenlerin sahibi Uyar ailesinden bazı isimlere ait 5 ayrı şirketin, 2014 yılı rakamlarıyla devlete 120 milyon lira borçları var. 12 bin liralık alacağın bile peşine düşen ve gerektiğinde alan devlet, bu kadar büyük rakam karşısında çaresiz mi? Şirketlerin sahipleri ve isimleri değişiyor diye şikâyet ediliyor. Yok mu, bu işin arkasında hile hurda var mı yok mu diye araştıracak bir müfettiş, bir savcı?
Kablosuz kulaklık meselesi
Apple’ın batmaktan kurtuluş hikâyesinde I-pod büyük yer tutar.
İnsanların taktıkları beyaz kulaklıklar sayesinde, havalı, farklı olma arzusunu tatmin eden bir ürün olur I-pod.
Şimdi de o akıma benzeyen kablosuz kulaklık modası başladı. Özellikle toplu taşımada gencecik insanlar görüyorum, cep telefonlarına orijinalinde olmayan kablosuz kulaklıklar eklemişler bir şekilde.
11-12 yaşlarındayken, o zaman teneke kutuda satılan tek markanın kolasını alırdım. Tadını hiç sevmezdim ama elimde onunla yürüdüğümde, Amerikan gençlik filmlerindeki karakterler gibi hissederdim kendimi. Neyse ki çok sürmedi o saçmalama dönemim, tükettiklerim ya da eşyalarımla değer bulmanın saçmalığını yaşayarak öğrendim.
Gençlere tavsiyem şu: İnsan eşyalarıyla değer bulmaya başlarsa, bir süre sonra işler tersine döner, eşya insana sahip olmaya başlar.