BELFAST:
Uzun bir yol gittim, yolun yarısında mesafeler kilometre yarısında mil ile gösterilmişti.
İki kere kahve aldım, birisinde euro diğerinde sterlinle ödeme yaptım.
Protestan mahallesine girerken şoför, İrlanda plakasından dolayı cama taş atılabileceğini, dikkat etmem gerektiğini söyledi.
Katolik mahallesinde, Sinn Fein’in merkezini ziyaret etmek için iki çelik kapıdan sorulara cevap vererek geçtim.
Protestan mahallesinde kaldırımlar İngiliz bayrağının renklerine boyalı, nüfusun yüzde 40’ını oluşturuyorlar.
Katolik mahallesi İngiltere’den ayrılmayı savunuyor, sokak renkleri enternasyonalist ama milliyetçiler, nüfusun yüzde 45’ine yakınlar.
Kuzey İrlanda ve yaklaşık 350 bin kişinin yaşadığı Belfast’ta “sorunlar çözülmeden” önce çocuklar 4 asır boyunca ayrı okullara gittiler.
“Çözüm”den 27 sene sonra karma okula gidenlerin oranı ancak yüzde 9 oldu.
Şehirde Katolik ve Protestan mahalleri bölen duvarlar var, adı Barış Duvarı üzerinde de barış resimleri var ama mahalleleri ayırıyor yine de.
1969’da parça parça inşa edilmiş Barış Duvarı’nın toplam uzunluğu 34 kilometre, en uzun parça Batı Belfast’taki 5 kilometre olanı.
Mahallelerden karşıya bomba atılmaması için boyu 7 metrenin üzerine çıkmış bir duvar bu.
Kot farkı nedeniyle, birbirini gören evlerin duvarlarında pencere yok.
Mahalleler arasında geçişi sağlayan 6 kapı var ama onlar da gece 10:00’da kapanıyor.
“Çözümden” sonra çeşitli kereler çatışmalar yaşandı, en büyükleri 2011’de 700 kişinin ve 2021’de 100 kadar polisin yaralandığı çatışmalardı.
Tüm bunlara rağmen gençler arasında karma evlilikler başladı diye insanlar geleceğe umutla bakıyorlar.
Belfast’a bakınca insan Türkiye’nin şansını fark ediyor, bu şansı iyi kullanmamız gerektiğini de...
BİR EVLİLİLİK HİKÂYESİ...
Sosyal medyanın boşanmalar üzerindeki etkisini araştırmak için “Kadınlar Kulübü” adlı internet sitesinin forum sayfasını okuyorum günlerdir.
Her birinde 100 mesaj olan 2048 sayfada dolaşırken karşıma 2 Aralık tarihli ilginç bir paylaşım çıktı.
Paylaşım “Merhaba arkadaşlar. 4 yıllık evliyim. Eşim askeri personel, ben de atanmaya çalışan biriyim. 29 yaşındayım, eşim 33 yaşında. Sorunum şu ki ben Batı’da büyümüş bir Türk kızıyım, eşim ise Doğu’da büyümüş Kürt bir erkek. Severek evlendik; 2 yıl sevgililik sonunda. Lakin ailesini başta tanısaydım vazgeçebilirdim çünkü eşimin babası nerdeyse Türk düşmanı gibi bir şey ve ben her gittiğimde onlara bu konuyu açıp ‘Kardeş değiliz’ diyor. Üzülüyorum çünkü benim ailem de başta zorluk çekti kabul etmekte ama yüzlerine hiç vurmadılar” diye başlıyor.
Bu paylaşım Türkiye’de kardeşliği neden güçlendirmemiz gerektiği üzerine yapılan bilimsel çalışmalar kadar çok şey söylüyor.
Kendi kimliğini Türk kimliğinden nefret ederek anlamlandırmaya çalışan sorunlu bir kuşağımız var.
Çocukluğu 1980 askeri darbesinin baskısı altında, gençliği 1990’ların olaylı OHAL döneminde geçen bu kuşağın mağduriyetleri olmadı demek kafayı kuma gömmek olur. Buna karşın o sıkıntılı dönemlerin sorunları büyük ölçüde ortadan kalktı.
Bugünün genç kuşakları kimliklerini sorunsuzca yaşıyorlar ama o travmalı kuşak geleceğe gölge düşürüyor.
KANDİL:
Bu gölgeyi büyütmeye çalışan bir uluslararası yapı var, Kandil’deki terör ağalarından kim ABD’nin kim İran’ın adamı bilmeyen yok.
Bu kontrol altındaki yapı sivil siyasete izin vermiyor gerek HDP gerekse DEM’in aday belirleme süreçlerini yönetiyor.
Mersin’de nöbet beklerken şehit edilen polis memuru için üzüntüsünü dile getiren Demirtaş’ı susturma biçimleri bile aslında çok şeyi anlatıyor.
Türkiye; bölgesel gelişmelerden yola çıkarak, kontrol altındaki bu yapının oyununu bozacak bir süreç başlattı.
“Önder” dediklerine falan bakmayın, onların en büyük hayali Öcalan’ın İmralı’da ölmesi.
Bu olursa her yere Öcalan’ın resmini asıp, büstünü dikerek, emperyalizme hizmet etmeye devam edecekler.
KUDÜS- GÜNGÖREN...
Türkiye’nin terör yıllarındaki en büyük başarısı Kürt kimliğiyle terör kimliğini birbirinden ayırmak oldu.
Belfast’tan mahallerden geçilemeyen zamanları yazmıştım bir de Kudüs’e götüreyim sizi.
Ocak 2008’de Kudüs’te bir din okuluna saldırı oldu.
Fiyatın 10 katını önermeme rağmen Müslüman nüfusun yaşadığı Doğu Kudüs’ten Ultra Ortodoksların yaşadığı mahalleye gidecek taksi bulamadım, tüm şoförler korktu. Gitmeyi kabul eden tek taksi olay yerine 3 kilometre mesafede bıraktı beni.
Temmuz 2008’de terör örgütü Güngören’de ardı ardına iki bomba patlattı, 5 çocuk, bir hamile kadın 17 kişi öldü,154 kişi de yaralandı.
Taksim’den Güngören’e, Bismilli bir şoförün kullandığı taksiyle gittim. Telefonda gelen bilgileri duyduğu zaman yaşadığı üzüntüye tanıklık ettim, arabayı park edip benimle saatlerce kaldı olay yerinde.
Bu coğrafyanın mayası budur, PKK’nın terör eylemlerinden tüm Kürtler sorumlu görülmedi.
O yüzden çocuklarımız aynı okullara gider, kız alıp veririz, aynı takımı tutar, aynı yokluğu aynı zenginliği birlikte yaşarız.
ANKARA...
Türkiye bugün bir adım atıyor zira terör artık Türkiye içinde eylem yapamıyor, Türkiye’ye 5-10 kilometre mesafede terör kampları kuramıyor.
Bir şey alıp karşılığında bir şey verilen bir süreç yaşanmıyor.
Aksine sivil siyasetin üzerindeki silah gölgesinin kaldırılmasına çalışılıyor.
Zaman zaman belirleyici olan yüzde 8-10’luk oy oranı üzerindeki silah gölgesinin kalkması demek, tüm muhalefetin DEM’leşme süreci üzerinde de olumlu bir etki yaratacaktır.
Varacağımız nokta kimsenin zaferi ya da mağlubiyeti olmayacak, başarırsak Türkiye’nin zaferi, başaramazsak Türkiye’nin yenilgisi olacaktır...