Türk siyaset tarihine, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yapılan yargılamalarla geçen Yassıada, terk edilişinden 24 yıl sonra yeniden doğdu. Demokrasi ve Özgürlükler Adası Yassıada için geri sayım başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün adada incelemelerde bulunacak. Erdoğan, bugün saat 16.00’da adaya gelecek ve çalışmaları yerinde inceleyecek.
500 kişilik kongre salonu, 7768 metrekare müze ve fuaye alanı olan Kongre Merkezi, toplam 123 oda ve bungalovdan oluşan 320 yatak kapasitesi, seyir terasları, demokrasi feneri, demokrasi parkı, iki ayrı kafesi, seyir terasları, yatay asansörleri ve geçmiş dönemden kalma, İngiliz Büyükelçisi’nin kendilerine yaptırdığı şato tipi ev ve 1950’lerden kalma yapılarıyla artık açılışa hazırlanıyor.
600 KİŞİLİK CAMİ, 125 ODALI OTEL, MÜZE, KONFERANS VE SPOR SALONU VAR
ACI HATIRALAR...
- İdam edilenlerden Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun yattığı oda değiştirilmiş, deniz gören bir odaya alınmıştı. Bu sevincini mektupla ailesine bildirmesinden sonra, Zorlu’nun odasının camları boyandı, denizi görmesi engellendi.
- Kırşehir’in il olmaktan ilçe durumuna getirilmesi de, Celal Bayar’a Afgan Kralı’nın hediye ettiği tazının Tarım Bakanı aracılığıyla olduğundan
Turabi diye bir karakter var, son yıllarda hayatımızda...
ABD’de ‘Survivor’ benzeri bir yarışmada birinci olup, 750 bin dolar ödül kazanmış.
Dün her yerde konuşuldu bu mesele ama bir ayağı eksik kaldı. Yarışmalarda iyi olabilir, kondisyon ve fiziği, diğer adayların önünde oldu çoğu zaman, halen de öyledir tahminen.
Ancak onun sorunu, oyunlardaki performansı
olmadı asla.
Onu tartışılır hale getiren, ekrandan uzak tutulmasına neden olan şey, kontrol edemediği hırsı ve o hırsın davranışlarına yansıyan hali...
İnsan dediğimiz canlı sosyal bir varlık ya, yarışmalarda sosyal olma konusunda sıkıntı yaşıyor Turabi...
Başlık, haberin de yazının da kaderini belirler çoğu zaman.
Dikkat edin, gazete ve internette, ilk okuduğunuz haber ya da yazı, başlığı en fazla ilginizi çekendir. Magazin dünyasında uzun yıllar geçiren ünlüler de aslında birer başlık atma uzmanı oldular. Öyle cümleler kuruyorlar ki, alıp başlığa koyuyor ve gereken etkiyi sağlıyorsunuz.
Hülya Avşar’ın “Arabamın içinde anıra anıra ağladım” sözü mesela.
O ‘anıra anıra’ vurgusu olmasa, cümle hafızamızda bu kadar büyük yer tutamazdı.
Başlığı hazır son haber örneği, Banu Alkan’ın “Yalıma mazot alamadığım günler oldu” cümlesi...
Sonra saçını boyatmak için artık Paris’e gidemediğini de söyledi. Yine zenginlik ve yokluk aynı cümlede, tesadüf olabilir mi sizce?
Çelişkisi içinde, hatta söyleyenin zekasıyla dalga geçmeye müsait gibi gözüken cümleler bunlar.
- Atatürk doğmadan 3 yıl önce, İskoçya’da denizde indirildi Bandırma Vapuru. O tarihte Torocardeto diye geçiyordu geminin adı.
- Atatürk iki yaşına geldiğinde Yunanlı bir armatöre satıldı Bandırma Vapuru. Adı Kymi olarak değiştirildi.
- Atatürk 10 yaşında geldiğinde battı denecek kadar büyük bir yara aldı Bandırma Vapuru, sonra tekrar yüzdürüldü.
- Atatürk 21 yaşına geldiğinde Osmanlı idaresine geçti Bandırma Vapuru. Adı Panderma oldu.
- Atatürk’ün Trablus cephesinden Balkan savaşı cephesine koştuğu 1912 yılında Erdek açıklarında kayalıklara çarptı Bandırma Vapuru, yine ağır hasar aldı.
- Atatürk’ün Çanakkale’de İngiliz ve Anzakları durdurduğu Mayıs 1915’te Bandırma Vapuru posta idaresi için çalışıyordu… Tarihin cilvesi işte, 19 Mayıs 1915’te Çanakkale Boğazı’nı geçen İngiliz E-11 denizaltısı tarafından Şarköy açıklarında saldırıya uğradı ama yara almadı.
- 19 Mayıs 1919’da, Yani 100 yıl bir gün önce, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını taşıyan geminin hikâyesi bu. Tam 2 kere, batan, batma tehlikesi geçiren bir gemi, gün geldi bir ülkenin kurtuluşunun sembolü oldu...
Meryem Uzerli’nin Cannes Film Festivali açılışında giydiği kıyafet
çok konuşuldu ve tartışıldı.
Gündeme gelmek ve o sayede iş bulmak isteyenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz, bu açıdan tartışmaya şaşırmadım.
Ancak her olayda bir genelleme
yapmak da mümkün değil.
Uzerli bir dizide oynamıyor şu an ama işsiz de değil. Sosyal medya hesabına bakarsanız, dünyanın bir sürü yerinden iş aldığını görebilirsiniz. Daha önemlisi pek de bizim yıldızlar gibi yaşamıyor bu genç kadın.
Almanya’da metro başta olmak üzere toplu ulaşım kullandığı bir sürü paylaşımı var yine sosyal medya hesabında.
Siyasete meraklı olan, geçmişi hatırlayan kuşaklar Truman Doktrini’ni bilirler. Soğuk savaşın başlangıcı kabul edilir, 1947 yılında ABD Başkanı tarafından açıklanmıştır.
Genç kuşaklar ise “Truman” deyince, ‘Truman Show’ filmini hatırlarlar.
Televizyon dünyasına oldukça ağır eleştiriler getiren, üç dalda Oscar adayı olmuş bir yapımdır.
Hiç haberi olmadığı halde tüm hayatı 24 saat boyunca, kesintisiz olarak yayınlanan, Truman Burbank adında bir adamın hikayesini anlatır. Annesini toprağa verdikten saatler sonra sosyal medyada açıklama yapmak durumunda kalan Deniz Akkaya’nın durumunu hatırlattı bana bu film.
Acısını yaşamak yerine, “Neden paylaşımda bulunmadın?” diye sitem edenlere, meram anlatmaya çalışmak garip gelebilir size...
Ama asıl garip olan, acısı bu kadar taze bir insanı açıklama yapmak zorunda bırakan halimiz, zamansız ve gereksiz sitemlerimiz.
Annesini yitiren birine, gerekçesi ne olursa olsun sitem edilmez...
Terör örgütü PKK’nın, haber adı altında propaganda yaptığı bir sitesi var.
Bu sitede çarpıtılmış ve sansürlenmiş çok haber gördüm ama sonunda “önder” dedikleri Öcalan’ı da sansürlediler.
İmralı’da, Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeden, cezaevleri ve Avrupa’da devam eden açlık grevlerinin sona erdirilmesi çağrısı çıkmıştı.
Çağrı hemen hemen hiç haber olmadı, çağrıya karşı Kandil’den ve diğer terör ağalarından gelen “ Avukatlarla görüşme önemli ama açlık grevleri devam etsin” açıklamaları üst üste haber olarak yapıldı. Analiz bölümünde avukatlara söylenen her cümle için açıklamalı destek mesajı verildi, “açlık grevleri bitsin” cümlesi görmezden gelindi.
Şaşırtıcı değil aslında bu durum, “Varlığım, ABD varlığına armağan olsun” diyecek hale gelen, Kandil’in terör ağaları için, ne kadar çok ölüm demek, o kadar çok propaganda demek zira.
YA HABER YA DA DURUM YANLIŞ...
Yıllar önce, Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’ye şiddet uyguladığını duyduğumda, çok şaşırmıştım.
Şiirini çok
sevdiğim Cemal Süreya ile Tomris Uyar’ın dillere destan aşkına dayak karıştığını öğrendiğimde, zirve yaptı şaşkınlığım.
Bir dönem tüm dünyanın yönettiği filmleri ezbere bildiği Ingmar Bergman’ın eşi Liv Ullmann’a çektirdiği eziyeti duyduktan sonra, ne Mel Gibson’ın uğruna 29 yıllık eşinden ayrıldığı Oksana Grigorieva’nın dişlerini kırmasının, ne de tarihin en tatlı korsanı Johnny Depp’in eşi Amber Heard’ü boğmaya çalışmasının hiç de şaşırtıcı bir yanı kaldı benim için...
Medya, çok uzun yıllar boyunca, İbrahim Tatlıses’i Türkiye’de kadına şiddetin sembolü haline
getirmişti.
Hepimiz zannettik ki, mürekkep yalamış, işinde, başarı, para ya da ün kazanmış adamlar, kadına şiddet uygulamaz.