Dün önemli bir uluslararası finans kuruluşunun Londra’daki bir yetkilisiyle konuşuyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılması istemiyle açılan davanın Türkiye’ye yatırım yapanlar için bardağı taşıran damla olduğunu söylüyor. “Türkiye patladı, bazı çok büyük fonlar dahil, herkes Türkiye’den çıkmak istiyor, yüz milyonlarca dolarlık satış talebi var önümde” diyor. Türkiye’nin yakın geleceğini hiç de iyi görmüyor.
Türkiye büyüyen dış açığıyla zaten dikkat çekiyordu ve aşırı değerlenmiş Türk lirası küresel sistemdeki en zayıf halkalardan biriydi. YTL’nin değerinin bu güne dek korunabilmesi ise yüksek getirinin yanı sıra Türkiye’nin kendine özgü koşullarına bağlanıyordu. Şimdi bu “kendine özgü koşullar”, 21 Şubat 2001’de olduğu gibi, Türkiye’nin aleyhine işleyecek ve Türkiye’den para kaçışını körükleyebilecek.
Bunun sonucunda Türk lirasının nereye gideceğini ve ekonominin nasıl etkileneceğini göreceğiz.
Tehlikeli bir döneme girildi
Bu noktadan sonra Türkiye’deki her gelişme çok daha yakından izlenecek ve öncelikle olumsuz faktörleri görme eğilimi artacak. Türkiye’nin dış kredi notunun yükselebileceği yolunda bir beklenti yaratma çabasında olanlar ise şimdi notun düşürülmemesi için dua etmek zorunda kalacak.
Türkiye’nin dış dünyadaki riskini tırmandıran gelişmelerin, küresel finans sistemindeki derin krizin zirveye tırmandığı bir noktada gündeme gelmesi de ürkütücü bir faktör. ABD banka sistemindeki çöküşün bundan sonra nelere yol açacağını, yeni kurbanların kimler olacağını kimse bilmiyor. Küresel sistemdeki bütün bankaların bu büyük depremden etkilenmesi söz konusu. Küresel kredi havuzundaki her damlanın kıymete bineceği bir döneme giriyoruz.
Bu ortamda, büyük ölçüde dış kaynak girişiyle dönen Türkiye ekonomisinin zorlanması zaten gündemdeydi. Şu ya da bu hesapla siyasal istikrarsızlık riskini göze alanlar bunu ne kadar hesaba kattı bilmiyorum ama çok tehlikeli bir döneme girdiğimiz açık.