Uluslararası nitelikteki Forum İstanbul organizasyonunun yükünü taşıyan Şeref Özgencil dostumuz, “Umudum gençlerde, bizim yapamadığımızı onlar yapacak, Forum İstanbul Gençlik Platformu Türkiye’yi Avrupa’ya taşıyacak” diyor, yorgunluk kahvesini içerken.
Üç ayda bir Hedef 2023 adlı dergiyi de yayınlayan Forum, İstanbul Gençlik Platformu Türkiye’de 70’i aşkın üniversitede 25 bin öğrenci ile ilişki kurmuş.
Türkiye’nin standartlarını yükseltmek için hevesle çalışan gençler doğal olarak bir iyimserlik aşılıyor insana ama bugün ülkemizde iyimser olmayı zorlaştıran şeyler de bir hayli fazla ne yazık ki. “Umudumuz gençlerde” demek bizler için aynı zamanda bir çaresizliğin ve umutsuzluğun da ifadesi oluyor galiba.
Riskler ve Türkler
ABD’de isim yapmış bir akademisyen olan Prof. Vefa Tarhan’la sohbet ediyoruz, Forum’un Türkiye ekonomisiyle ilgili oturumundan sonra. “Burada konuşanlar Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu risklerin farkında mı değil, yoksa böyle konuşmaları mı gerekiyor?” diye soruyor bana.
Asıl derdi ise Türkiye’deki üniversite eğitiminin yetersizliği. Yılda birkaç kez Türkiye’ye gelerek tanınmış firmalarda çalışan üniversite mezunu elemanlara eğitim verdiğini anlatan Tarhan, “Türkiye’de parmakla gösterilen üniversiteleri bitirmiş olanlar da var aralarında ama daha temel kavramları bilmiyorlar,” diyor.
Forum İstanbul’da, dünyada yaşanmakta olan büyük dönüşümün hemen her alanda yarattığı risklerden ve fırsatlardan çok söz edildi. Ancak bunları iyi algılayabilen ve doğru hedeflere odaklanan insanların, firmaların ve ülkelerin 21.yüzyılda başarı şansına sahip olduğu vurgulandı.
Başta IMF Avrupa Direktörü Michael Deppler olmak üzere birçok konuşmacı, siyasi istikrarın bu süreçteki önemini vurguladı. Bu konuşmaları dinlerken Türkiye’nin bugünkü manzarası geldi aklıma; ufuksuzluğun, diyalog eksikliğinin ve çekişmelerin tırmandığı bir ortamda iyimser olmanın hiç de kolay olmadığını düşündüm.
Ekonomide güven kaybı ABD’den Avrupa’ya yayılıyor
Euronun düşüşü başladı mı?
Avrupa’nın güçlü parası euro geçen hafta Salı günü 1,60 doların da üzerine çıkınca bu yükselişin nerede duracağı sorgulandı ve 1,65 hedefi telaffuz edilmeye başlandı. Ancak euronun 1,60 düzeyinde tutunamayarak inişe geçmesi ve ABD’de finans kesiminden reel ekonomiye yayılan güven kaybının Avrupa’ya da yayılmakta olduğunun anlaşılması, bu kez farklı soruları gündeme getirdi: Dolara karşı aşırı değer kazanmış olan euro, geçen hafta tavana vurup inişe mi geçmişti acaba? Bu, euronun bir süredir beklenen inişinin başlangıcı mıydı?
Küresel ekonominin ve finans sisteminin büyük bir çalkantının içinden geçtiği, çelişkili haberlerin birbirini izlediği bir ortamda, dolar/euro paritesinin seyri konusunda sağlıklı bir tahmin yapmak neredeyse imkânsız ama pariteyi etkileyebilecek gelişmeleri gözden geçirerek bazı kestirimlerde bulunmak mümkün.
Avrupa’da güven kaybı
Geçen hafta Avrupa’nın önde gelen ekonomilerindeki gelişmeleri ve iş dünyasının bu gelişmelere verdiği tepkiyi yansıtan haberler kaygıları artırdı.
- Euro alanını oluşturan 15 ülkede imalat sanayine yönelik dış talebin, yani ihracat talebinin üç yıldan beri ilk kez düştüğü anlaşıldı. Güçlü euronun, yeni ihracat bağlantılarının gerçekleşmesini güçleştirdiği izlenimi yaygınlaştı.
- Euro alanı ülkelerinde “yeni ihracat siparişleri endeksi” 2005 mayısından beri ilk kez 49,8’e düşerken martta 52,0 olan imalat sanayi üretim endeksinin de 50,8’e gerilediği açıklandı.
- Almanya’daki iş iklimini yansıtan İfo endeksi geçen ay 104,8 iken bu ay 102,4’e indi. Bu, ocak 2006’dan beri kaydedilen en düşük değerdi ve bu düşüş, güçlü euronun, yükselen petrol fiyatlarının ve ABD’deki resesyonun Almanya ekonomisini olumsuz yönde etkilemeye başladığının bir işareti olarak algılandı.
- Fransa’da imalat sanayinin nabzını yansıtan endeksin martta 108’den nisanda 106’ya gerilediği açıklandı. Söz konusu endeks 2006 yılının aralık ayından bu yana en düşük düzeye inmiş oldu.
- Hollanda’da iş dünyasının güvenini yansıtan endeks eski 9’dan eksi 12’ye geriledi
- Belçika’da martta artı 2,9 olan güven endeksi nisanda eksi 7,9’a düştü.
Tüm bu haberler IMF’nin Avrupa ekonomileri için yapmış olduğu hayli karamsar tahminlerin ciddiye alınması gerektiğini ortaya koyarken, Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde işaretleri görülen ekonomik yavaşlamanın bir noktadan sonra Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) faiz politikasını etkilemesi olasılığını da gündeme getirdi. Gerçi AMB’nin faizleri düşürmeme gerekçesini oluşturan enflasyonist baskı henüz ortadan kalkmış değildi ama, Avrupa ekonomilerindeki güven kaybının ve yavaşlamanın yaygınlaşması halinde AMB’nin faiz düşürme baskılarına direnmesi güçleşebilirdi.
Roller değişirse
Öte yandan ABD Merkez Bankası’nın (FED) 30 nisanda 0,25 puanlık bir indirim daha yaptıktan sonra uzunca bir süre yeni indirimlere gitmeyebileceği görüşü de giderek daha fazla yandaş bulmaya başladı. Eğer bu iki olasılık birlikte gerçekleşir ve FED’in faiz indirimlerini durdurduğu ortamda AMB faizleri indirmeye başlamak zorunda kalırsa, bunun euronun dolar karşısında değer kaybetmesine ortam hazırlayacağı açık.
ABD’de Bush dopingi
ABD ekonomisinin kriz ortamından çıkması kolay olmayacak ama Bush yönetiminin 168 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma paketi önümüzdeki hafta uygulamaya giriyor. Devlet, her Amerikalıya kişi başına 600 dolar, aile başına 1200 dolarlık harcama imkânı veren çekleri dağıtmaya başlıyor. Bunun yaratacağı ek alım gücünün geçici de olsa bir tüketim artışı ve iyimserlik yaratması beklenebilir ve bu da dolara destek sağlayabilir.
Eldeki bu verilere bakarak “euronun beklenen büyük düşüşü başladı” demek için erken. Dolar/euro paritesinin nereye gideceğini ABD ile Avrupa arasındaki kötü haber üretme yarışı belirleyecek. Önceki gün açıklanan Michigan Üniversitesi Tüketici Güveni Endeksi’nin son 26 yılın en kötü sonucunu vermiş olması ABD’nin de bu yarıştaki iddiasını koruduğunu gösteriyor. Ancak Avrupa’da ekonominin ABD’den sonra yavaşlayacak olması ve AB’nin yavaşlamaya karşı önlem almakta ABD’den yavaş davranması, yılın ikinci yarısında euronun dolara karşı zayıflaması olasılığını artırıyor.
Avrupa ve euro Türkiye için önemli
Türkiye ihracatının yarıdan fazlasını Avrupa Birliği ülkelerine yapıyor ve euronun değerinin yüksek olması dolarla ifade edilen ihracat rakamımızın yüksek görünmesinde rol oynuyor. Ayrıca bizim sanayicilerimiz ve ihracatçılarımız arasında parasını dolara bağlamış olan, Asya ülkelerinden ithal ettikleri girdileri kullanarak Avrupa’ya ihracat yapanlar bir hayli fazla. Bu nedenle Almanya ve İtalya gibi ihracatımızda büyük pay alan ülkelerde büyüme hızının hızla düşmesi ve euronun da dolar karşısında değer kaybetmesi halinde bunun ihracatımızı olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görünüyor.