AKP hükümetinin IMF ile pazarlık süreci hafif melodram tadında bir dizi film gibi sürerken her kafadan bir ses çıkıyor, IMF’den alınacak paradan yapılacak anlaşmanın türüne ve alınacak olan önlemlerin dehşetine ilişkin rakamlar ve söylentiler havada uçuşuyor. Neyin doğru, neyin uydurma olduğunu anlamak çok zor bu kargaşada.
Bir süre önce “IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız” diyen ve % 4’ün altında bir büyüme hızına razı olmayacağını vurgulayan Sayın Başbakan şimdi bir yandan IMF ile amansız bir pazarlık yapıldığını söylerken diğer yandan “kepenk indirtmeyiz” diyor ama kendisinin uzmanlık alanına girdiği anlaşılan ‘koyun pazarlığı’ sürerken ekonomi kepenk indirmeye başladı bile. Küresel kriz başından beri hafife alındığı ve iyi yönetilemediği için üretim hızla düşüyor, iç ve dış pazar daralıyor, likidite sorunu aşılamıyor ve birçok firma kepenk indirme noktasına yaklaşıyor. “Sıkı pazarlık yapıyoruz” derken ‘koyun’ susuzluktan ölmez inşallah.
Siyasetçinin ekonomi çıkmazı
TÜSİAD’ın ilk yönetim kurulu başkanı Feyyaz Berker’in, derneğin ilk on yılını değerlendiren bir derleme için benden de katkı istemesi beni geçmişe götürdü, 1980 yılında, ünlü ’24 Ocak kararları’nın alındığı günlerde, ‘çaylak’ ekonomi muhabiri olarak izlediğim TÜSİAD Genel Kurulu ve sonrası geldi aklıma. Gene krizli günlerdi o günler. Başbakanlığı çok ciddi bir ekonomik krizle birlikte Bülent Ecevit’den devralan Süleyman Demirel, ekonomi tarihimizin dönüm noktalarından birini oluşturan ‘24 Ocak kararları’nı alma cesaretini göstermişti.
Özal’ın çıkışı
Demirel, bu kararların olumlu sonuçlarını alamadan 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle görevden uzaklaştırıldı. Askeri yönetim dönemi, 24 Ocak kararlarının hazırlanmasında önemli rolü olan Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi’nin (ANAP) 1983 seçimlerini kazanmasıyla noktalandı. Ülkeyi enflasyon belasından kurtarmak ve “orta direk” diye tanımlanan geniş kitleyi refaha kavuşturmak vaadiyle iktidara gelen ANAP döneminde, dışa açık bir piyasa ekonomisine geçiş süreci ivme kazandı ve ekonomide geçici bir bahar yaşandı. Ancak Türkiye enflasyon belasından kurtulamadı, sürdürülebilir sağlıklı büyümenin yolu açılamadı, kayıt dışı ekonomi genişledi, gelir dağılımında belirgin bir iyileşme sağlanamadı ve Türkiye 1990’lara sorunlu bir ekonomiyle girdi.
Partisinin inişe geçtiği dönemde Cumhurbaşkanı olmayı tercih eden Özal Çankaya’ya çıktı, Mesut Yılmaz’a kalan ANAP ise 1991 sonundaki seçimi kaybetti, Demirel yeniden başbakan oldu. Daha sonra Tansu Çiller’i, tekrar Mesut Yılmaz’ı, Necmettin Erbakan’ı ve tekrar Ecevit’i başbakan olarak izledik. Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) iktidara taşıyan 2002 seçimlerine kadar geçen sürede Türkiye ekonomisi irili ufaklı krizlerle sarsıldı, sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme rayına oturamadı. Yapısal reformlar savsaklandı, kronik yüksek enf-lasyon önlenemedi ve Uluslararası Para Fonu IMF ile ilişkiler, krizlerle örülü olan bu dönem boyunca gündemde kaldı.
Bu süreç 2001 kriziyle kırılma noktasına geldi ve ekonomiyi tekrar büyüme rayına oturtan bir programa ancak kriz ortamında geçilebildi. Bu programın meyvelerini toplamak ise, küresel ekonomideki koşulların da fevkalade elverişli olduğu dönemde iktidara gelen AKP hükümetine nasip oldu.
AKP dönemi
AKP döneminde mali disiplin sağlandı, enflasyon kısır döngüsü kırılabildi ve dış dünyada da olumlu yankılar yapan, Türkiye’nin daha fazla yatırım sermayesi çekmesine yol açan bir büyüme süreci yaşandı ama temeldeki yapısal sorunlar gene çözülemedi. Türk sanayii yüksek katma değer yaratan sektörlerde atılım yapamadı, Türkiye büyük dış açık veren ve dış kaynakla finanse edilen bir ekonomi olmaktan kurtulamadı, istihdam sorununu çözemedi. Dev boyutlardaki küresel krize de bu zafiyetlerimizi gideremeden yakalandık ve Başbakan Erdoğan da ekonominin sorunları karşısında bocalayan liderler arasına katıldı.
Siyasetçinin çıkmazı
Şimdi ben 1980’den bu yana yaşanan sürece bir bütün olarak baktığımda, bu dönem boyunca iktidara gelen bütün siyasetçilerin ekonomi ile ilişkilerinde sorun yaşadığını ve çıkmaza sürüklendiğini görüyorum.
Siyasetçi ne yapıyor ve nasıl çıkmaza sürükleniyor?
- Ekonomideki başarısını kullanarak oyunu artırmak istiyor.
- Ekonomide büyüme ve başarı görüntüsü yaratacak en kestirme yolu tercih ediyor.
- Yapısal reformlara öncelik vermediği için ekonominin temel sorunlarını çözemeden süresi doluyor ve seçime gitmek durumunda kalıyor.
Bu davranış biçimi ekonominin yapısal sorunlarını gideremediği için ekonomi dış ve iç şoklara duyarlı hale geliyor ve hızla inişe geçebiliyor. Siyasetçi bu süreci yönetemeyince de kriz derinleşiyor. Başbakan Erdoğan şimdi tam da bu noktada sıkıntılı günler yaşıyor galiba.
Tüm okurların bayramını kutlarım.