Dünyada son 25-30 yılda yaşanan gelişmelere baktığımızda şunu görüyoruz: Küresel ekonomiyle bütünleşme yolunda cesur adımlar atan ülkelerin ve bölgelerin ekonomideki performansı, dışa açılmaya kuşkuyla bakan ve içine kapanan ülkelere göre çok daha başarılı.Küreselleşmenin risklerin yanı sıra büyük fırsatlar da yarattığını görebilen ve bu fırsatlardan yararlanabilen ülkeler bundan kârlı çıkmış. Çin ve Asya'nın sıçraması, Latin Amerika'nın tökezlemesi de bunu gösteriyor. Başbakan Erdoğan'ın "Fırsatlar Ülkesi Türkiye" konferansında yaptığı konuşmayı dinlerken ister istemez Turgut Özal'ı ve Türkiye ekonomisinin 1980'den sonraki serüvenini hatırladım. Bu serüveni, küresel ekonomide ve küresel düzende yaşanmakta olan baş döndürücü dönüşümü dikkate alarak değerlendirmek gerekiyor. Turgut Özal 1980'lerin başında kendisiyle yaptığım bir söyleşide, sosyalist komuta ekonomilerinin tarihe karışacağını ve piyasa sisteminin küresel bir sistem haline geleceğini söylediğinde, bunun ne kadar önemli bir saptama olduğunu pek kavrayamamıştım. Özal'ın Türkiye ekonomisini küresel rekabete açma çabalarının önemini de zaman içinde kavrayabildim.Özal döneminde ve sonrasında Türkiye'nin gelişmesi için yapılanları ve yapılamayanları böyle bir yazıda değerlendirmek tabii ki olanaksız ama büyük resmi doğru okuyan Özal'ın Türkiye'yi bu resim içinde iyi bir yere oturtamadığı söylenebilir. Özal'ın hoş gördüğü kronik yüksek enflasyondan kurtulamayan Türkiye ekonomisinin 2002'ye kadar süren dönemde ortaya koyduğu inişli - çıkışlı performans bizi hep "fırsatlardan yararlanamayan ülke" konumunda bıraktı.Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin 2002'den bu yana ortaya koyduğu performansla bu kısır döngüyü kırma yolunda olduğunu söylüyor şimdi. Özal gibi Erdoğan da Türkiye'nin içe kapanarak değil, küresel ekonomideki fırsatları iyi değerlendirerek dünyada daha iyi bir yere geleceğini düşünüyor. Özal'dan Erdoğan'a Küresel ekonominin benzersiz bir büyüme yaşadığı ve Türkiye gibi ülkelere yılda 500 milyar dolar mertebesinde özel fon akışının sağlandığı bir dönemde Başbakan'ın benimsediği çizginin Türkiye ekonomisine yarar sağladığı ve önemli bir aşama yaptırdığı ortada. Ancak küresel ekonominin işleyiş biçimi, göz ardı edilmemesi gereken riskleri de gündeme getiriyor.Birincisi, dünya GSYİH'sının üç katını bulan bir büyüklüğe erişmiş olan küresel finansal sistemde muazzam riskler de oluşmuş durumda. Şu ya da bu nedenle bu risklerin gerçekleşmesi halinde Türkiye gibi dış kaynak akışına bağımlı ülkeler şoklar yaşayabilir.İkincisi, küresel ekonomideki hızlı fakat eşitsizlik yaratan büyümeden pay alamayan geniş kitlenin küreselleşmeye ve bu sürece uyum sağlamaya çalışan hükümetlere karşı tepkisi giderek büyüyor.İşte bu nedenle "küresel ekonomiye güven, gerisini merak etme sen" deme lüksüne sahip değiliz. oulagay@milliyet.com.tr Küresel riskler