İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, küresel krizden çıkış sürecinde dünya borsalarında yaşanmakta olan hızlı yükselişten en fazla yararlanan borsalardan biri oldu. Krizin panik aşamasında Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ (YP) ülkelerinden kaçan paranın yeniden YP ülkelerine dönmesi, reel ekonomideki çöküşe ve faizlerdeki keskin düşüşe karşın Türkiye’ye para girişini hızlandırdı, paramız değerlendi, Hazine kolaylıkla borçlanabildi.
Bu gelişmeleri öngörerek şu son beş ayda iyi para kazanan ve kazandıranları öncelikle kutlamak gerek. Kazandıkları parayı bundan sonra kaybetmezlerse gerçekten iyi bir iş yapmış olacaklar. Unutmayalım ki kumarda, bir an için kazançlı görünmek değil masadan kazançla kalkabilmek önemlidir.
Kumar bunun neresinde?
Kumar sözcüğünü neden kullanıyorum, açıklamaya çalışayım.
IMF’nin son tahminine göre maliyeti 11.9 trilyon dolara tırmanan küresel krizi tetikleyen olayların temelinde ne vardı? Yaygın kanıya göre krize yol açan gelişmelerin temelinde, küresel finans piyasalarındaki risklerin yanlış fiyatlandırılması vardı. Neden bu yola girildiği ve kimlerin hangi ölçüde sorumluluk taşıdığı hâlâ tartışılıyor ama finans piyasalarındaki çöküşün temelinde yatan olgunun, risklerin yanlış fiyatlandırılması olduğu konusunda hayli yaygın bir görüş birliği var.
Küresel finans piyasalarında risklerin şu ya da bu nedenle yanlış fiyatlandırılmış olması, aslında sistemin tüm kurumlarının katıldığı ve mali otoritelerin de göz yumduğu, küresel boyutta bir kumarın oynanmış olduğunu gösteriyor. Kriz patlayınca riskleri yanlış fiyatlandıran bu yapının nasıl değiştirilmesi gerektiği tartışma gündemine geldi.
Dünyada bu tartışma halen de sürüyor. Ancak bu tartışma sürerken, küresel finans sistemini ayakta tutmak ve küresel ekonomiyi resesyondan çıkarmak için kamu otoritelerinin ortalığa saçtığı trilyonlarca doların da katkısıyla, kumar masası yeniden kuruldu. Risklerin yanlış fiyatlandırıldığı oyunun yeniden başladığı izlenimi güçlendi.
Türkiye’deki tehlike
Bu oyun bir kez başladı mı, aslında hesaba katılması gereken bütün riskler hafife alınabiliyor, gözü dönmüş haldeki küresel likidite, daha iyi getiri bulduğu yere doğru akıyor.
Bu ortamda Türkiye’nin ekonomisi küresel krizden en ağır darbeyi yiyen ülkelerden biri olduğu, bütçe açıkları katlanırken kısa ve orta vadede soruna nasıl çare bulacağını açıklayamayan bir hükümet tarafından yönetildiği, reel sektördeki pek çok Türk firmasının ciddi darboğazlarla karşı karşıya bulunduğu, hane halkının borçluluğunun arttığı, hiç hesaba katılmıyor.
Faizleri düşüren ve borsayı yükselten bu oyunun ekonominin geneline ve toplumun geniş kesimine nasıl yarar sağlayacağını ayrıca tartışmak gerekiyor ama öncelikle sorulması gereken soru şu: Oyun gene kesintiye uğrarsa halimiz ne olacak?