Türkiye’de ekonominin ve halkın sıkıntıları giderek artarken, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin bu olumsuz gidişatı yeterince ciddiye almayan bir tavır içinde olduğu izlenimi yaygın. Hükümet yetkilileriyle ve ekonomi yönetimiyle teması olanlardan edindiğim izlenim de bu yönde.
Kimilerine göre bu görüntü aldatıcı. Onlara bakarsanız, AKP hükümeti ekonomideki gelişmeleri bilinçli ve serinkanlı bir biçimde izliyor; panik yaratmadan ve tantana yapmadan, krizin etkilerinin hafifletilmesi için gerekli olan önlemleri alıyor. Ayrıca hükümetin IMF ile sıkı bir pazarlık yaptığını da hatırlatıyor bu görüşü savunanlar. Anlaşma sağlandığında IMF bize, bugüne kadar dillendirilenlerin de üzerinde bir para verecek, böylece piyasalar rahatlayacak ve kriz ortamından çıkılacak. Petrol ve diğer temel madde fiyatlarındaki düşüşün enflasyonu aşağı çekerek faizlerin hızlı biçimde inmesine olanak sağlamasının da bu çıkışa katkıda bulunacağı ileri
Bir taşla iki kuş mu?
Kimilerine göre ise gerçek bunun tam tersi. AKP hükümeti, şu dönemde önceliği ekonomiye değil siyasete verdiği için, ekonomideki krizin derinleşmesini önleyecek adımları atmıyor, IMF ile anlaşmayı geciktiriyor ve durumun kötüye gitmesini seyrediyor. Küresel krizi hafife alan hükümet ekonomiyle kumar oynuyor. Yerel seçimi istediği gibi sonuçlandırdıktan sonra ekonomiye yönelmeyi düşünüyor ama o zaman da iş işten geçmiş olacak.
Bu ikinci görüşü, komplo senaryolarına meraklı olanların ilgisini çekecek biçimde geliştirenler de var. Onlara göre, AKP hükümeti aslında ülkenin tek hâkimi haline gelmek için ekonomiyle kumar oynamayı göze alıyor. AKP için önemli olan şey, yerel seçimlerde istediği sonucu alıp iktidarını sağlamlaştırmak. Ekonomide geçici bir krizin yaşanması da onun için sorun değil, fırsat. “Krizi fırsata çevirme” lafı da bu noktada anlam kazanıyor. Kriz derinleşince batan batacak ve AKP hükümeti devletin olanaklarını da kullanarak kendine yakın gördüğü iş adamlarının önünü açacak. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacak.
Ekonomi dayanır mı?
Bu senaryoların gerçeğe yakınlık derecesini bilmiyorum ama küresel krizin her ülke için çok boyutlu tehditler yarattığı bir ortamda, ekonomiyle kumar oynamaya kalkışmanın büyük bir macera olduğu ortada. Bu ortamda toplumu ve piyasaları yanlış yönlendirmenin ve gerekli önlemleri zamanında almamanın çok ciddi bir maliyeti olabiliyor. Bir kez ülkede güven bunalımı doğduktan, yatırımlar durduktan, ekonominin çarkları durma noktasına geldikten, işsizlik patladıktan sonra gerekli önlemleri alsanız da ekonominin harekete geçmesi kolay olmuyor. 2009’da dünya ticaretinin 27 yıldır ilk defa daralmaya başlaması, TL ile birlikte başka ülke paralarının da değer kaybetmesi, Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ ülkelerine sermaye akışında büyük bir düşüş beklenmesi, hep krizden çıkışı zorlaştıran faktörler. AKP yönetimi acaba bütün bunların farkında mı?
TÜSİAD neden tepkili?
Hafta içinde yapılan TÜSİAD Genel Kurulu’nda Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç ile Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ tarafından dile getirilen eleştiriler de yukarıda çizdiğimiz tablo içinde anlam kazanıyor. Acaba diyorum AKP hükümeti:
- “Kriz bizi teğet geçecek” diyeceğine, küresel krizin ekonomimiz üzerindeki olası etkileri konusunda gerçekçi bir yol haritası çizip toplumu ve iş alemini doğru bilgilendirseydi,
- Gecikmenin maliyetini görüp IMF ile erken bir tarihte anlaşma yoluna gitseydi,
- IMF ile gerçekçi hedefler belirleyip bu hedeflere varmak için bütünsel bir program açıklasaydı,
- Kendi siyasi hesaplarını ekonominin geleceği için gerekli olan adımların önüne geçirmeseydi,
- Siyasi tavrıyla ve söylemiyle ülkede gerilimi artıracağına güveni artırabilseydi ne olurdu?
- Ülkedeki ve iş dünyasındaki güven kaybı bu boyutlarda olur muydu?
- Ekonomik aktivite böylesine hızlı biçimde düşer ve ekonomi durma noktasına gelir miydi?
- Özel sektör firmaları önünü göremez hale gelir miydi?
- Ve TÜSİAD böyle bir tepki verir miydi?
Doğrudan yatırımlar azalıyor
BM Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD), dünyada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının 2008 yılında % 21 azaldığını, 2009 yılında ise daha da yüksek oranda bir azalmanın beklendiğini açıkladı.
UNCTAD’ın 18 Aralık 2008 tarihi itibariyle elde ettiği verileri değerlendirerek yaptığı tahmine göre 2007 yılında 1 trilyon 833 milyar doları bulan doğrudan yabancı sermaye yatırımları 2008 yılında 1 trilyon 449 milyar dolara indi.
Bu düşüşte en büyük payı Avrupa Birliği (AB) ülkeleri aldı, doğrudan yabancı sermaye girişi İrlanda’da % 120, İtalya’da % 94, Hollanda’da % 70, İngiltere’de % 51, Almanya’da % 49, Fransa’da % 28 ve AB bütününde % 31 azaldı. Japonya’ya doğrudan yabancı sermaye girişi 2008’de % 23 azalırken ABD’deki düşüş yalnızca % 5.5 oldu ve ABD en çok doğrudan yabancı sermaye yatırımı çeken ülke unvanını korudu.
Gelişmiş - zengin ülkelere akan doğrudan yabancı yatırımlar 2008’de % 33 azalırken gelişme yolundaki ülkelere akan doğrudan yatırım sermayesi % 3.6 arttı. Özellikle Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantin gibi ülkelere doğrudan yatırım sermayesi girişinde önemli artışlar olurken Türkiye % 25.5’lik gerilemeyle en fazla kayba uğrayan ülkeler arasında yer aldı.
UNCTAD’ın açıklamasına göre 2008 yılında, sınır ötesi şirket evlenme ve satın almalarında da % 28’lik bir düşüş yaşandı.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024