Ekonomi yönetimimiz bu yıl benzersiz bir başarıya imza atabilir, Türkiye ekonomisi “2009 yılında hedeflerini en iyi tutturan ekonomi” ilan edilebilir. “Nasıl olacak bu?” diye soruyorsanız sırrını açıklayayım. Ekonomi yönetimimiz revize 2009 yılı hedeflerini herhalde yıl bittikten ve gerçekleşme sonuçları belli olduktan sonra açıklayacak, bu sayede hedefler mutlaka tutmuş olacak.
Orta vadeli program hedeflerini de henüz açıklamamış olan hükümetimiz, gerekli yasal değişiklikleri yaparak, devlet bütçesi yapmaktan da vazgeçsin bence, o zaman kimse kalkıp “hedefinizi tutturamadınız” falan diyemez bize.
Günlük yönetim anlayışı
Şaka bir yana, acaba diyorum, bizim ekonomiyi yönetenler, yeni bir ekonomi yönetimi anlayışını mı yerleştirmek istiyor? Koyun pazarlığı yapmamış olanların ya da Sultanhamam deneyimi olmayanların kolay anlayamayacağı bir yöntemle, her gün değişen şartlara ve sermaye hareketlerine, yani ülkeye giren - çıkan paraya bakarak, günlük kararlarla ekonomiyi yönetme yöntemini mi lanse ediyoruz dünyaya?
Bu yöntemi benimseyen bir ülkenin IMF ile anlaşma yapması kolay değil tabii. Adamlar eski alışkanlıklarıyla “hedef, bütçe, program” diye tutturacaklar, işin tadını kaçıracaklar. Öte yandan IMF ile anlaşma kapılarını tamamen kapatmamak ve oyalamayı sürdürmek, “değişen koşullara göre günlük yönetim” anlayışıyla tutarlı bir davranış. Şartlarda beklenmedik şekilde bir bozulma olursa hemen “IMF ile anlaşıyoruz” kartını oynayıp durumu kurtarma şansınız var.
Bu ilginç denemenin nasıl sonuç vereceğini zaman içinde göreceğiz. Ancak hükümetimiz ekonomiyi bu yöntemle idare etmeye çalışırken zaman zaman ciddi zorluklarla karşılaşıyor, özellikle ülkeye giren - çıkan para trafiğinde yaşanan gelişmeler sorun yaratabiliyor.
Tarzan zor durumda
Şu anda bunun bir örneğini yaşıyoruz. Türk lirasının ABD doları karşısında değer kazanmaya başlaması bazı kesimlerde paniğe yol açmış durumda. Küresel krizin çözülme sürecinde risk alma iştahının artmasıyla birlikte ABD dolarının gerileme eğilimine girmesi ve getiri avantajı sağlayan Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ ülkelerine sermaye akışının yeniden hızlanması, TL/dolar paritesini 1.50’nin altına çekince, özellikle ihracata dönük kesimde panik başladı.
IMF ile anlaşma olması halinde TL’nin daha da değerleneceğini düşünenler bu olasılığı en korkulu rüya olarak değerlendirmeye başladı.
Burada asıl sorun, makro hedefleri belli olmayan ekonomimizin kaderini uluslararası sermaye hareketlerinin belirleyecek olması. ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinin bu yılki tahvil ihracı 325 milyar doları aşarak rekor kırdı, “sıcak para” girişi de canlandı. Bu ortamda belki de TL’nin aşırı değerlenmesine yol açabilecek sermaye girişlerini frenleyecek önlemlere ihtiyaç var ama hedefsiz ekonomide bu ihtiyacı saptamak ve önlem almak kolay değil.