Ergenekon davasıyla ilgili olarak ortaya atılan iddialar ve bu iddiaların kamuoyuna yansıtılış biçimi gerçekten dudak uçuklatıcı nitelikte.
Bu iddiaların ve bunların yansımalarının gündemi işgal ettiği ortamda ekonomideki çöküşün manşetlere çıkması kolay olmuyor. Özel sektörün ödeme sisteminin tıkanmış olması nedeniyle iş yapamaz hale gelmesi, sanayi üretimindeki çöküş, işsizlikteki patlama ve resesyona doğru gidiş şimdilik ancak ekonomi sayfalarında kendine yer bulabiliyor.
Küresel krizin Türkiye’yi “teğet geçeceğini” söyleyerek krizin geometrisini çok iyi (!) kavradığını belli eden Sayın Başbakan’ın ve hükümetin bu tabloyu nasıl değerlendirdiğini doğrusu merak ediyorum. IMF’nin Türkiye’nin “ümüğünü” sıktığını ve 2009 yılı için öngörülen % 4’lük büyüme hedefini aşağı çekmek istediğini belirterek buna tepki gösteren Sayın Başbakan acaba bütçeye de esas alınan bu hedefin tutturulması için Ergenekon davasına mı umut bağladı şimdi? Ekonomik büyümeyle Ergenekon’un ne ilgisi var demeyin, hükümet yetkililerinin ekonomiyle ilgili beyanları ne kadar akla yakınsa bu ilişki de o kadar akla yakın.
2009 yılına ne yazık ki hiçbir şekilde ciddiye alınamayacak bir bütçeyle ve kimsenin inanmadığı hedeflerle girdik.
Daha gerçekçi hedeflerin ortaya çıkması için gözler IMF ile yapılmakta olan görüşmelere odaklanmış durumda. IMF ile bir anlaşmaya varılması için, hükümetin hayal âleminden çıkıp gerçekçi hedefleri benimsemesi ve anlaşmanın sağlanması halinde de bu hedeflere varmak için gerekli adımları atması gerekiyor. Gecikilmiş olarak bu yola girilmesi bile 2009’u kurtarmaz ama hiç değilse 2010’a daha umutlu bakabiliriz belki.
Avrupa’nın işi çok zor
Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin hemen hepsinde ekonomi baş aşağı giderken uluslararası rating ( kredi derecelendirme) kuruluşu S&P’nin bazı AB ülkelerinin kredi notunu düşürebileceği uyarısında bulunması ve Yunanistan’ın kredi notunu düşürmesi AB’nin işini daha da zorlaştırdı.
S&P’nin Yunanistan’ın yanı sıra İspanya, Portekiz ve İrlanda’nın kredi notunu gözden geçirebileceğini açıklaması ve İtalya’nın da bu listeye girebileceğinin belirtilmesi, söz konusu ülkelerle Almanya’nın borçlanma maliyetleri arasındaki farkın büyümesine yol açarken euro’nun geleceği üzerindeki spekülasyonları da alevlendirdi.
Avrupa ülkelerinin bu yıl, geçen yılki borçlanmasını katlayarak 1 trilyon euro tutarında borçlanma yapması bekleniyor. AB üyesi ülkelerin kredi riskinin farklılaşması ise her ülkenin borçlanma maliyetinin farklı olacağını gösteriyor. En düşük faizle borçlanabilen Almanya’nın borçlanma maliyeti ile şimdi kredi notu tehdit altında bulunan AB ülkelerinin borçlanma maliyeti arasındaki farkın ciddi biçimde açılmaya başlaması söz konusu ülkelerde rahatsızlık yaratıyor.
Grafikte de görüldüğü gibi Almanya’nın borçlanma maliyetiyle bazı diğer AB ülkelerinin borçlanma maliyetleri arasındaki fark son bir yıl içinde çarpıcı biçimde artmış bulunuyor.
Borçlanma maliyeti yükselen ülkelerin borçlarını ödeyemez noktaya gelmeleri olasılığı Avrupa’daki karamsarlığı artırıyor. Öte yandan aynı para birimini, yani euro’yu kullanmakta olan AB ülkelerinin işgücü maliyetleri ve verimlilik oranları arasında da önemli farklar var. Bu karşılaştırmada da birçok ülkenin Almanya’nın rekabet gücüne erişemediği ortaya çıkıyor.
Ancak söz konusu ülkelerin Almanya ile aynı para birimini, yani euro’yu kullanmakta olmaları, paralarının değerini düşürerek rekabet güçlerini artırmalarına olanak bırakmıyor. Oysa başta İspanya ve İrlanda olmak üzere bu ülkelerin ekonomilerinde çok ciddi bir daralma yaşanıyor ve işsizlik hızla artıyor.
Euro’nun geleceği
Bu tabloyla karşılaşan ülkelerde euro’yu kullanmanın yararları ve zararları tartışma gündemine gelirken ekonomik ve mali yapıları birbirinden farklı ülkelerin ortak bir para birimini kullanmalarının sakıncaları öne çıkıyor. Küresel finansal krizin alevlenmeye devam ettiği ortamda euro’yu terk etmenin ciddi bir riski olduğu da ortada ama kendi seçmenine hesap vermek zorunda olan hükümetlerin ekonomik daralmanın baskısı altında bu olasılığı da düşünebilecekleri ileri sürülüyor.
Faiz haram mıdır?
Son zamanlarda kafam iyice karıştı. Dünya ekonomisinde büyük ağırlığı olan ülkelerde faizlere karşı öyle amansız bir saldırıya geçildi ki faizin haram olduğuna inananlar bile buna şaşa kaldı. Japonya ve ABD’de neredeyse sıfıra inecek politika faizleri. İngiltere Merkez Bankası faizini 315 yıldan beri ilk kez % 1.50’ye indirdi. Faiz indiriminde hayli geriden gelen Avrupa Merkez Bankası (AMB) faizlerini ilk kez % 2’ye çekti ve AMB Başkanı Trichet faiz indiriminin süreceğini açıkladı. Küresel ekonomideki ani frenden etkilenen Güney Kore, Çin ve Hindistan gibi Asya ülkeleri de politika faizlerini aşağı çekti. TC Merkez Bankası da bu modaya uydu ve politika faizini 2 puan birden düşürdü. Türkiye buna karşın hâlâ faiz basamağının üst sıralarda duruyor.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024