İlhan Selçuk ile Cumhuriyet gazetesinin tarihi binasındaki ilk karşılaşmamızı unutmama imkân yok. Tarih 11 Eylül 1973. Ben o gün olanlardan habersiz, kitap düşmanlığının komediye dönüştüğü 12 Mart rejimi sırasında hazırladığım bir kitapla ilgili fikrini almak için İlhan Ağabey’i ziyarete gidiyorum. Bir dönem İttihat ve Terakki’nin genel merkezi olarak da kullanılan tarihi binaya girdiğimde, hangi yöne gideceğimi düşünürken mermer merdivenlerin eriştiği sahanlıkta beliren İlhan Ağabey’i görüyorum. Yüzünde acılı bir ifade var, “Duydun mu, Allende öldürülmüş” diyor. Donakalıyorum.
İlhan Ağabey’in önceki gün sabaha karşı evine düzenlenen bir baskınla göz altına alındığını duyunca, 35 yıl önce o karanlık günde onunla paylaştığımız derin sıkıntıyı hatırladım. Gene derin bir sıkıntı kapladı içimi. İnsanlık dışı davranışların zaman, ülke ve ideoloji tanımayan bir kalıcılığı olduğunu düşündüm. 12 Mart askeri yönetiminin Ziverbey’deki işkence evinde ağırlanan (!) İlhan Ağabey’in bunca yıl sonra, bir 21 Mart sabahı apar topar göz altına alınması umutsuzluğa itti beni.
Ne zaman, ne olacak?
İster istemez şöyle düşünüyor insan: 2008 Türkiyesi’nde kutuplaşmayı körükleyen ve büyük bir hesaplaşmayı göze almış görünenlerin bundan sonraki hedefi ne acaba? Hangi taraf hangi hamleyi yapacak? Karşı taraf buna nasıl cevap verecek? Kimler kimlerin tarafında yer alacak? Mücadele hangi yöntemlerle sürdürülecek? Ateşli ateşsiz hangi silahlar kullanılacak? Ne zaman ne olacak? Bu soruyu 1 ve 2 rakamlarının özel bir cazibesi olduğu için 11 Nisan’da ne olacak, 21 Nisan’da ne olacak, 12 Mayıs’ta ne olacak diye de sorabiliriz.
Türkiye’yi bu noktaya sürükleyenler neyin ne kadar farkında bilmiyorum ama günümüzün ortamında hiç kimsenin “Biz bu maçı alırız” havasına girme lüksü yok bence. Küresel ekonominin büyük bir çalkantının içinden geçtiği bu dönemde, ülkeyi bir çatışmanın içine sürüklemenin faturası çok ağır olabilir; kendi desteğini sağlam sananlar bir anda kendilerini boşlukta bulabilir.
ABD’deki resesyon petrol ve altını vurdu, sırada Avrupa var
Karamsar senaryonun neresindeyiz?
Yılın ilk günü Milliyet’te yayınlanan değerlendirmemizde, 2008 yılında dünya ekonomisinde nelerin yaşanacağını öngörmeye çalışırken “karamsar” ve “iyimser” diye nitelediğimiz iki senaryo ortaya koymuş ve “karamsar” senaryonun gerçekleşme olasılığının daha yüksek olduğunu belirtmiştik. Buna göre ABD ekonomisi resesyona girecek, dünya ekonomisinde ise bir yavaşlama yaşanacaktı.
Şimdi mart ayının son haftasına girerken yılbaşında yapmış olduğumuz öngörülerin gerçekleşme olasılığının daha da artmış olduğunu görüyoruz. ABD ekonomisinin resesyondan kurtulacağını düşünen “inkârcılar” birer birer havlu atarken IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi uluslararası kuruluşların yetkilileri de ABD’de büyümenin durduğu ya da küçülmenin yaşandığı bir döneme girildiğini ve bunun dünya ekonomisini de yavaşlatacağını utangaç bir şekilde de olsa telaffuz etmeye başladı.
OECD’nin son tahmini
OECD’nin son tahmini şöyle: ABD ekonomisi 2008’in ilk çeyreğinde iyimser tahmine göre % 0.1 büyüyecek, kötümser tahmine göre % 0.5 küçülecek, ikinci çeyrekte ise iyimser tahmine göre hiç büyümeyecek, kötümser tahmine göre % 0.5 küçülecek.
1 Ocak’ta maddeler halinde özetlediğimiz “karamsar senaryo”da:
- Dünya finans sistemindeki krizin 2008’e de damgasını vuracağını,
- Sistemik nitelik kazanan krizin maliyetinin tüm tahminleri aşacağını,
- ABD ekonomisinin resesyona gireceğini,
- ABD Merkez Bankası’nın (FED) faizleri düşüreceğini ve doların baskı altında kalacağını,
- Dünya ekonomisinde ciddi bir yavaşlama yaşanacağını,
- Petrol ve diğer temel maddelerdeki tırmanışın yerini düşüşe bırakacağını,
- ‘Yükselen Pazar’ diye nitelenen ülkelerin de tüm bu gelişmelerden olumsuz etkileneceğini ileri sürmüştük.
Yılın ilk üç ayında ( 21 Mart itibariyle) yaşananlar “karamsar senaryo”da yer alan ilk dört maddenin gerçekleşme olasılığının çok yüksek olduğunu ortaya koydu. ABD’de Bear Stearns gibi 85 yıllık bir yatırım bankasının FED’in müdahalesiyle başka bir bankaya devredilerek ayakta tutulması ve diğer bazı dev finans kuruluşları üzerindeki gölge bulutunun dağılmamış olması, sistemik krizin maliyetinin henüz tam olarak ortaya çıkmadığını düşündürüyor. ABD’deki resesyonun kaç çeyrek süreceği ve ne kadar derin olacağı tartışılıyor. Dolardaki değer düşüşünün nerede duracağı konusunda da farklı tahminler yapılıyor.
Emtia balonu patladı mı?
Geçen haftaya kadar petrol ve diğer bazı temel mallarla, gıda ve altın fiyatlarında yaşanan şaşırtıcı yükselişler, bu maddelerin fiyatlarının bir noktada düşüşe geçeceği yolundaki öngörümüzü doğrulamamıştı. Ancak bu çarpıcı fiyat tırmanışlarında, arz ve talep dengesindeki gelişmelerden çok, düşen dolardan ve “toksik” madde içeren diğer bazı yatırım araçlarından kaçarken petrole, altına ve diğer emtiaya yönelen spekülatif paranın belirleyici rol oynadığı biliniyordu. Independent Strategy’nin Başkanı David Roche’un Financial Times’da yazdığına göre, son dönemde bu maddelere yönelen talebin % 50’den fazlası “hedge” fonlardan ve spekülatif paradan kaynaklanmıştı. ABD’deki resesyonun artık inkâr edilemediği ve küresel arz talep dengesinin bu yüksek fiyatları desteklemeyeceğinin anlaşıldığı noktada bu spekülatif balonun da patlaması kaçınılmazdı.
Şimdi gelinen noktada bu balonun patladığını söylemek için erken ama ABD’deki resesyonun Avrupa’yı ve bütünüyle dünya ekonomisini yavaşlatma olasılığının artması emtia fiyatlarındaki çılgın tırmanışın fazla süremeyeceğini düşündürüyor.
Yükselen Pazarlar
“Yükselen Pazarlar” diye nitelenen ülkeler grubunun performansı 2008 yılının ilk üç ayında da çok kötü görünmedi, bazılarının borsalarında ciddi düşüşler yaşandı ama bu ülkelerin genelde büyük şoklar yaşamayacağı varsayıldı. Ancak ABD’den dünyaya yayılan gelişmelerin bir noktadan sonra bu ülkeleri de olumsuz etkilemesi beklenebilir. Yükselen Pazar ülkelerini olumsuz etkileyebilecek olası gelişmelerin başlıcaları şunlar:
- ABD’deki resesyonun derinleşmesi ve ithalat talebini keskin biçimde düşürmesi
- Kredi daralmasının dış kaynağa bağımlı olan ülkelerde sorun yaratması
- Şirket satın almalarının ve sınır ötesi yatırımların yavaşlaması
- Doların değer kaybetmeye devam etmesi
- Petrol ve diğer temel maddelerdeki fiyat artışlarının tersine dönmesi
Finansal sihirbazlığın sonu mu?
ABD’de finansal varlıkların GSYİH’ye oranı 1980’lerden itibaren sürekli olarak tırmandı ve finansal varlıkların değeri geçen yıl GSYİH’nin 10 katına çıktı. Buna olanak veren şey yeni icat edilen finansal araçlarla, gerçek sermayeyi defalarca katlayan miktarlarda finansal varlık yaratma sihirbazlığı idi. Bu finansal sihirbazlığı en etkili uygulayan kuruluşlardan Merrill Lynch 30 milyar dolarlık bir sermaye ile 1 trilyon dolarlık varlık yaratmayı başarmıştı. Sistemin zayıf halkası kırılınca oyun bozuldu ve Merrill Lynch gibi kuruluşlar desteğe muhtaç hale geldi. Yaşanmakta olan kriz, bu sihirbazlık döneminin sonunun geldiğini düşündürüyor.