Komedi ağırlıklı filmler, diziler izlemeye çalışıyorum son zamanlarda; şöyle şakrak bir kahkaha atamadım henüz ama sımsıkı kenetlenmiş dişlerimden dolayı çizgi haline gelmiş dudaklarımın bir parça da olsa gülümsemeye yeltenmesi bile kabulüm!
Oyalamaya çalışıyorum kendimi; ama mümkün değil!
Nasıl tarif edeceğimi bilemediğim bir hüzün yakamda... Gözyaşlarım aksın diye beklerken nasıl bir katılmışlıksa... Ağlayamıyorum bile...
Öyledir ya bazılarında; çok sevdiği insanlar öldüğünde ağlayamazlar... Ben de onlardanım! Ota-boka ağlarım da, çok ciddi konularda ağlayamam...
(Aslında ota-boka dediğim konular kendimi bir türlü ifade edemediğim durumlardır; en çok haksızlık ve yanlışlık ağlatır!)
Neyse, konumuz ağlamak ya da ağlamamak değil elbet, konumuz “Hüzün!”
Yaz gününde güneş tüm D vitanimi eksiklerimizi tamamlarken tatil, kum, deniz diye devam edemeyeceğim...
Üç tarafı denizle çevrili ülkede kaç kişi tatil yapabiliyor?
Hadi diyelim tatil yapıyor, kaç günlük tatile parası yetiyor? İki, üç?
(Kaç yıldır tatil yapamadığımı ben size söyleyeyim, gerisini siz düşünün!)
******
Olay tatil yapamamak değil elbet, alışıktır bu halk! Çalışanı da, emeklisi de hak göremez kendinde...
Hüznün sebebi sırf bu değil!
******
Siyaset sarmalı bin bilenmeyenli denklem; bin yüz elli desem daha açıklayıcı olur!
Asgari ücret bir nebze de olsa insani boyutlarda olacak diye umutlanan halkın umutları da yok oldu; üstüne bir de ceset üstüne ceset; korku üstüne korku... Karmaşa ile bilinmezlik çarpımı ortaya çıktı!
Hayır yani; neyin ne olduğunu bilse insan, ona göre gardını alır. Neyin ne olduğu da belli değil ki!
Neymiş bakalım diye TBMM toplatıldı, ne olduğu araştırılsın diye oylandı; AKP ve MHP araştırılmasın diye oy verdi!
******
Hüznün sebebi yalnızca bu olamaz!
Şehit cenazelerine de çok alışığız, patlamalara, canlı bombalara da...
Bu haklın en acılı olanları ya şehit yakınlarıdır ya da depremzedeler!
Bir de işçiler!...
******
Bu hüzne de alışığız, aşılıyız...
Bu başka bir şey...
Vatandaş bir kılıç ile ikiye bölünmüş sanki; biri kuş sütü ile besleniyor diğeri yarım kilo domates almaya para bulamıyor.
Birinin yanına yaklaşmak zor, diğerinin yanına zaten yaklaşamazsın ter ve nefes kokusundan!
******
Son yıllarda bu duruma da alıştık; bilmemne balını yiyen ile balın ne demek olduğunu bilemeyenlerin olduğu bir coğrafya olduk; adına da acayip derecede Müslümanlık, ileri derecede demokrasi falan denildi!
Buna da alıştık!
******
Kredi kartları olmadan, kredi çekmeden peynir, reçel alamaz olduk!
Kredi kartlarına, kredilere ayar geldi, valla bak, yine gıkımız çıkmadı! (İyiliğiniz için denildi; nasıl bir iyilik diye soran olmadı!)
******
Atatürk heykeline izinsiz çelenk koymak yasak denildi, ona da eyvalah denildi! (Demeyenler vardı ama ciddiye bile alınmadık!
T.C. ibaresi silindi tabelalardan, kanun üstüne kanunlar yapıldı; olmadı kanuna ek maddeler eklendi; ses etmeyenler ve sesini duyuramayanlar ile alkışlayanların kimler olduğunu bile anlayamaz duruma geldik!
******
Savaş ise savaşılır; yeter ki düşmanını bilesin!
Dost ile sarılırsın; yeter ki güvenesin!
******
“Hüzün” duygusu yüreğinin tam orta yerine oturmuşsa: Ne dostun dost olduğuna inacın kalmıştır ne de düşmanın düşman!
Neyin ne olduğunu bilememe hali ağır bir durumdur; tonlarca ağırlıkta olup, insanın en vicdani, en mantıklı, en adil olma dürtülerinin olduğu yere pat diye oturur!
Aşk acısı, parasızlık, işsizlik falan can yakar ama üzerine tonlarca ağırlık yüklenen umutsuzluk kadar hüzne sürükeyen başka bir şey daha yoktur!
https://twitter.com/Gulgunkaraoglu
gulgun_2006@hotmail.com