Oğuzcan Atış

Oğuzcan Atış

oguzcan.atis@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Günümüz dünyasının şekillenmesinde önemli rol oynayan İkinci Dünya Savaşı süresince hemen her yerde büyük kıyımlar ve insanlık ayıpları yaşandı. Bu kıyımlar içinde Nazi Almanyası'nın Yahudilere uyguladığı soykırım, kara bir leke olarak hafızalarda yer edindi. Milyonlarca Yahudi'nin öldürüldüğü soykırım hakkında bu zamana kadar birçok film ve kitap yayınlandı. Bu eserler içinde en çok akılda kalanlardan biri de 1993 yılında vizyona giren ve gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan Schindler's List (Schindler'in Listesi) oldu.

Bir gün bile Plaszow Kasabını unutamadı Kabuslarımda beni hâlâ takip ediyor

Haberin Devamı

Tam 30 yıl önce sadist hisleriyle hatırlanan ve Polonya’nın Krakow kenti yakınlarında kurulmuş olan Plaszow toplama kampının komutanı Alman SS subayı Amon Goeth, Steven Spielberg’in Schindler'in Listesi filminde izleyiciyle buluştu. Ralph Fiennes tarafından canlandırılan Goeth’in yaptıkları, filmi izleyen herkesi dehşete düşürdü. Plaszow kampında yaşananlar, şimdi bizzat yaşananlara şahitlik eden ve yaşadıklarının ardından 'Plaszow Kasabı' olarak bilinen Goeth’den intikam almak için yemin eden Josef Lewkowicz tarafından kaleme alınan kitapta anlatılıyor.

'KABUSLARIMDA BENİ TAKİP EDİYOR'

“Artık 96 yaşındayım ve ölüm beni ne zaman yakalarsa onunla karşılaşmaya hazırım” diyerek söze başlayan Lewkowicz, yaşadıklarının üzerinden yıllar geçmiş olsa da hafızasında yer eden acıların hâlâ uykularını kaçırdığını ifade ederek, “Sürekli tekrar eden kabuslarımda Plaszow Kasabı tarafından takip ediliyorum. Yemek yerken odasına girdiğim için beni öldüreceğini haykırıyor. Ondan kurtulmak için gölgelere sığınıyorum” dedi. Aile üyelerinin yüzlerini hatırlamakta zorluk çektiğini dile getiren Josef Lewkowicz, sözlerine şöyle devam etti:

Bir gün bile Plaszow Kasabını unutamadı Kabuslarımda beni hâlâ takip ediyor

Schindler'in Listesi (1993)

"En sevdiğim rüyalarımda ailemle birlikte Polonya’daki köyümüzdeki evde yemek masasının etrafında oturuyoruz. Bütün aile üyelerim birlikte bulunuyorlar. 3 erkek kardeşimi çok sevdiğim bisikletimde gezdiriyorum. Annem hazırladığı lezzetli yemekleri masaya getirdikten sonra bizi masaya çağırdığında masadaki kimsenin yüzü olmadığını fark ediyorum. Sadece bulanık silüetler var. Onların nasıl göründüğünü artık hatırlayamıyorum."

Haberin Devamı

Küçük yaşta babasıyla birlikte toplama kapına götürüldüğünü söyleyen Lewkowicz, “Babam ve ben çalışma kamplarına götürüldük. Bu annemi ve erkek kardeşlerimi son görüşüm oldu. Onları ölüme gönderdiler. Ailemden yaklaşık 150 kişi Holokost kurbanı oldu” dedi.

'KENDİ HAPİSHANEMİZİ İNŞA ETTİK'

Plaszow toplama kampına girdiğinde 16 yaşında olduğunu ifade eden Josef Lewkowicz, “Kampa babamla birlikte gittik. Orada kendi elimizle kendi hapishanelerimizi yaptık. Mezarlarımızı biz hazırladık. Kamp komutanı Avusturya doğumlu olan Amon Goeth isimli bir SS subayıydı. Sert yüzlü ve 1.80 boyunda bir adamdı. Kendini beğenmiş birisiydi” şeklinde konuşarak Amon Goeth’e dair aklına gelen ilk detayları anlattı.

Bir gün bile Plaszow Kasabını unutamadı Kabuslarımda beni hâlâ takip ediyor

Josef Lewkowicz

Amon Goeth’u 'kötülüğün, korkunun ve ölümün vücut bulmuş hali' olarak tanımlayan Lewkowicz kampta yaşananları ise şöyle anlattı:

Haberin Devamı

"Göreve geldiği ilk gün konuşma yapmak için bizi kampın bahçesine topladı. Bir kutunun üzerine çıkarak bize bağırmaya başladı. Benim için kötülüğün ve ölümün vücut bulmuş haliydi. Bize bir şey kanıtlamak istermişçesine konuşmasını tamamladıktan sonra hiçbir sebep yokken silahıyla 2 Yahudiyi öldürdü ve ofisine gitti. Goeth rastgele insanları öldürüyordu. Sık sık sarhoş oluyordu ama mutlak gücünden psikotik bir zevk alıyor, tabancasını sallıyor ve yürüdüğü her yerde arkasında cesetler bırakıyordu."

Bir gün bile Plaszow Kasabını unutamadı Kabuslarımda beni hâlâ takip ediyor

Goeth’un ofisinden insanları vurmak için kampa kendisi için tüfek getirttiğini söyleyen Josef Lewkowicz, “Goeth bahçeye çıktığında ona yakalanmamak için hızlıca dağılıp saklanıyorduk. Gözünün içine baktığı, çok yavaş yürüdüğü için, yemeğini çok sıcak servis ettiği için ya da hiçbir sebep yokken insanları öldürürdü. Ofisinin penceresinden tüfekle ateş edip canlı insanları kullanarak atış talimi yapıyordu. Mahkumlara saldırması için eğittiği köpekler vardı. Sadece bunlarla kalmıyor öldürmeden önce insanlara dışkılarını yedirmek dahil birçok işkence yapıyordu. Birgün kampta duvar ördüğümüz sırada Goeth yanımıza geldi ve yanımdaki adamı elimdeki tuğlayı düşürdüğü için öldürdü. Beni yanına çağırdığında hayatımın sona ereceğini düşünmüştüm. Ertesi gün yatağımda acılar içinde uyandığımda arkadaşlarım Goeth’un beni öldürmemesi için bana saldırdıklarını söylediler. Beni bayıltana kadar dövmüşlerdi ve Goeth öldüğümü düşünmüştü” şeklinde konuşarak kampta yaşadığı en çarpıcı anısını anlattı.

'KİMSE BİTTİĞİNE İNANAMADI'

Kampta korkunç olaylar yaşandığını dile getiren Lewkowicz, müttefik güçlerinin kampa ulaşmasının ardından tutsakların bir süre yaşananlara inanmakta güçlük çektiğini, “Mayıs 1945’te bir öğleden sonra müttefik kuvvetlere ait yüzlerce uçağın üzerimizden geçtiğini gördüğümüzde ilk önce neler olduğunu anlayamadık. İnsanlar yaşamla ölüm arasında sıkışıp kalmış gibi bir şaşkınlık içinde ortalıkta dolaşıyorlardı. Birçoğu kabusun bittiğini düşünmeye cesaret edemedi. Bir Alman askerinin kamptan kaçmaya çalıştığını görene kadar olanlara inanmamıştım. İşte o zaman her şeyin bittiğini anladım. Hayatta kalmıştım” sözleriyle anlattı.

Savaşın sona ermesinin ardından aile üyelerini onurlandırmak için kayıplara karışan SS subaylarının bulunması ve yargılanması konusunda müttefik güçlere yardım ettiğini belirten Lewkowicz, “Dört dil konuşabiliyordum, gençtim ve motivasyonum yüksekti. Yetkililere bana acı çektiren SS subaylarının listesini verdim. Yüzlerini, seslerini ve suçlarını biliyordum. Onların izini sürmek ve adalete teslim edilmelerine yardım etmek istiyordum. Onları ikna ettikten sonra Avusturya ve Almanya'yı dolaşmaya başlayabilmem için bana bir motosiklet verildi. Listemin başında bir adam vardı: Amon Goeth” dedi.

Lewkowicz, uzun süren aramalar sonucunda Plaszow Kasabı Amon Goeth’u savaştan sonra Almanya’da kurulan bir esir kampında buldu. Diğer tanıkların da Lewkowicz’i doğrulamasının ardından Polonya'ya iade edilen Goeth, Polonya Yüksek Ulusal Mahkemesi Amon Göth'ü Nazi Partisi üyeliğinden, bizzat birey ve insan gruplarının hapsine, işkence ve imhası için emir verdiği binlerce insanı öldürmekten suçlu buldu ve asılarak idamına karar verdi. Amon Goeth, 13 Eylül 1946’da Plaszow kampının bulunduğu yerin yakınlarında idam edildi. Ölümünden hemen önce Hitler selamı veren Goeth’un bedeni yakıldı ve külleri Vistül Nehri'ne atıldı.