Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

‘Haklı’, ‘haksız’, ‘doğru’, ‘yanlış’, ‘iyi’, ‘kötü’ münakaşası ve muhasebesi yapmanın imkânsız hale geldiği bir ortama doğru hızla sürükleniyoruz. Bu ortam, iktidar için de, muhalefet edenler için de, ortada kalan vatandaş için de kötü bir ‘hal’dir. Önce bunu teslim edelim!
Bir toplumda herkesin haklısı, doğrusu, iyisi bu kadar birbirinden ayrılırsa bu durum artık sadece ‘fikir ayrılığı’ diye tarif edilemez. Nihayetinde adalet de, hukuk da, haklı, doğru ve iyi gibi temel değerler de asgari uzlaşma zemini üzerinden işler. Bu zemin ortadan kalkarsa, ‘yasal’ ve ‘meşru’ olan arasındaki makas açılır ve siyasi-toplumsal kriz yaşanır.

Kutuplaşma ötesi
Maalesef, ‘her şey çok iyi gidiyor’ dışında söylenen her şeye, ‘korku salınmaya çalışılıyor’, ‘darbe ortamı olgunlaştırılmak isteniyor’ ithamı yapılıyor. Böyle bir ortamda, ‘kriz’ dediğimde, ‘vay, kriz mi çıkarmaya çalışıyorsun!’ diye hücuma uğrayacağımı biliyorum. Kaygı duyulması gereken bir soruna değinmek, kaygı kampanyası değil, kaygı yaratan gelişmelere karşı en önemli tedbirdir. İktidarlar, eleştiri ve kaygıları dikkate alırsa, bunlara karşı güvence oluşturur ve bu eleştirilere karşı en iyi cevabı vermiş olur. Mevcut durum bu değildir.
Yukarıda işaret ettiğim gibi, ‘toplumsal-siyasal gerilim ve kutuplaşmanın artması’ derken, sıradan bir sorundan söz etmiyoruz. ‘Yasal’ ve ‘meşru’ olan arasındaki mesafe giderek daha fazla ayrışıyor, asıl mesele budur. Bu ‘kutuplaşma’ ötesi bir durumdur. Ancak, Türkiye’de bu durum yeni değil, demokratik-leşmenin en büyük sorunu öteden beri bu haldir. Şimdilik daha gerilere gitmeyelim, yakın geçmişte olanları hatırlayalım. 28 Şubat olayı ve ortamı, bu türden bir krizin en iyi örneklerindendir. Mevcut statüko, toplumsal talepleri görmezden gelmekte ısrar ettiği ölçüde, ‘yasal’lığa sığındı. Askeri müdahaleler bile ‘yasal’ kılıfına sokulmakla kalmayıp, ‘yasallığı’ bizzat tanımladılar. Bu çerçeve, yasallığı dar kalıp ve ölçüler etrafında tanımlamakta ısrar etti. Başörtüsü yasağı başta olmak üzere, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin sorun ve talepleri, ‘yasal’/yasaklar ile savuşturmaya çalıştı, parti kapattı ve sonuçta, bu alanda yasalar toplumun bir kesiminin gözünde ‘meşruiyet’ini kaybetti.
Yasallık ve meşruiyet açısından yaşanan bu kriz, AKP’nin toplumsal gücü ardına alarak iktidar olması ile başka bir noktaya taşındı. AKP iktidarı, yasallık kıskacında bastırılmaya çalışılan toplumsal taleplerin, demokratik meşruiyet çerçevesinde karşılık bulmasını sağladı. Yasallık kıskacı buna rağmen baskılama aracı olarak işletilmeye çalışıldı; başörtüsü yasağı Anayasal zemine taşındı, AKP hakkında kapatma davası açıldı. Bu açıdan, AKP iktidarının ve onu destekleyen çevrenin, ‘darbe’ ve ‘yargı darbesi’ kaygı, kuşku ve hatta ‘öfke’si sebepsiz değildir.

Kör bir silah...
Yasalar, ilahi normlar gibi gökten inmez. ‘İsterse toplumun yüzde doksanı farklı düşünsün, yasa yasadır!’ diyen bir siyasi sistem ayakta kalamaz. Nitekim, bu kafada olan 28 Şubat süreci kısa sürede büyük bir yenilgiye uğramıştır. Hâlâ 28 Şubat zihniyetinde ısrar edenlere, yasallık ve meşruluk gerilimi ve krizi üzerine söylenecek bir şey yok. Ancak, bu sürecin içinden, Başbakan’ın deyimi ile ‘çarpışa çarpışa çıkan’ mevcut iktidar çevresinin, bu meseleyi en iyi değerlendirebilenler olması gerekirdi.
Ancak, öyle olmadı. Mevcut iktidar da, az gitti, uz gitti, eski statükonun benzeri bir raya oturdu. Mevcut iktidar da, artık farklı toplumsal kaygıları, talepleri, itirazları ‘meşru’ saymayıp, ‘yasallık’ ile savuşturmaya çalışıyor. Geçmişte kendisine karşı kullanılan yöntemler ve dar kalıplara sıkıştırılan ‘yasallığın’ nasıl kör bir silah olduğunu görüp, çarenin bu silahı artık bir yana bırakmak gerektiği olduğunu teslim etmek yerine, onu yeniden eline alıyor, kendi kafasına göre nişan alıp kullanmaya başlıyor. AKP iktidarının büyük bir ‘demokratikleşme’ imkânı ve dinamiği olması, onun içinden geçtiği süreci tersine çevirmesi ile olabilecekti.
Bugün bu imkânı elinin tersi ile itmiş görünmesinin en büyük nedeni, bazılarının sandığı gibi, zamanında ‘demokrasiyi’ bir araç olarak kullanması ve demokratik yollarla iktidara geldikten sonra demokrasiyi askıya almaya girişmesi değil, ‘demokrasi’ anlayışının fevkalade sorunlu olmasıdır. Mevcut iktidar zihniyetine göre, demokrasi, iktidarın her yaptığının ‘meşru’ olması ve ‘yasal’ olanın bu meşruiyet çerçevesinde yeniden tanımlanması değildir. Meşruiyet ve yasallık arasında açılan makası daraltmanın yolu, gerçekten de ‘yasallığın’, meşruiyet çerçevesinde yeniden tanımlanmasıdır. Mesela, başörtülü kadınların milletvekilliğinin önünün açılmasıdır.
İktidarın demokrasi ve demokratikleşmeye ilişkin sorunu, meşruiyet ve yasallık ilişkisini toplumsal barış istikametinde yeniden tanımlama anlayışı değil, meşruiyetin yegâne kaynağının ‘çoğunluk’ ve çoğunluğun oyları olduğu anlayışıdır. Bu, demokrasi açısından çok önemli bir meseledir, o nedenle izninizle bu konuyu yarına erteleyeceğim.