Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Perşembe günkü yazımı da yazamadığım için gündemdeki konular iyice birikti, hangi birini yazayım diye düşünürken, üzerine yazmayı hiç düşünmediğim bir konuya takılıp kaldım. Türkiye’den uzak kaldığım birkaç günün ardından, dönüp geldiğimde, doğrudan konuşulamayan bir konu üzerinde epeyce kazan kaynadığını fark ettim. Başbakan’ın geçirdiği ameliyat ve hastalığı üzerine, bir sürü spekülasyon ortalığı sarmış, hadi buna ‘siyasetin çirkin yanı’ deyip geçelim. Daha kötüsü, ‘oh olsun!’ diyen sessiz bir koro oluşmuş.

‘İnsaniyet’in geri çekilmesi
Benim bildiğim, ruh sağlığı yerinde bir insan, mağduru kim olursa olsun, ciddi bir hastalık söz konusu ise üzülür, kendisi veya yakınlarının başına gelse ne hissedeceğini düşünür, hüzünlenir. Kızdığı bir insanın hastalığı insanı daha da zorlar, ama sahiden üzülemediği için değil, tam tersine üzüntüsünü ifade etmenin ‘yüce gönüllülük’ gösterisine dönüşmesinden sakınmak zorunda kaldığı için. Ama belli ki birçokları için durum bu değil. Aslında hastalıklı olan, bu durum.
Siyasetin bir yandan çok çatışmacı, diğer yandan otoriter bir istikamette seyretmesinin en içler acısı sonuçlarından biri, ‘insaniyet’in geri çekilmesi, yerini insana yakışmayan bir sürü halin alması. İktidarın hasımları veya muhaliflerinin hastalığı, ölümü birilerinin umurunda olmayınca, benzer bir tutum karşı tarafta da kolayca ön alabiliyor. Ama en önemlisi, şu veya bu iktidardan bağımsız, bir ülkede genel olarak sisteme, rejime itiraz ve muhalefet edenler ‘insan’ olarak görülmezse, tüm toplumun insanlığı zehirlenir, çürür. Bu ülkede olan budur.
İnsan sayılmanın ölçüsü, ‘iyi ve makbul vatandaş’ olmak şeklinde tanımlanınca, insani duygular da ona göre şekilleniyor. Mesela, hapishanelerdeki, muzır vatandaşların hastalığı ve ölüme terk edilmesine karşı vicdanı sızlamayan bir toplumun vicdan ayarı, çoktan bozulmuş oluyor. Son zamanlara kadar, işkenceye karşı çoğunluğun kılının kıpırdamamasının nedeni de bu. Zamanında, gencecik insanlar ‘anarşist’ diye asıldığında sevinenlerin çoğunlukta olmasının nedeni de bu.

Ölümlerden ölüm seçmek
Halen, birileri ‘düşman’ ilan edildiyse ölümünün sevinçle karşılanmasının nedeni de bu insanlık zaafı. ‘Askerin, polisin ölümüne ses çıkarmayanlar’ bahanesi ardına sığınarak, ortalığı saran ölümlerden ölüm seçmek alışkanlığının nedeni de bu. Askerdi, polisti, isyancıydı, bir insanın ölümüne kayıtsız kalınabileceği ‘vehim’ ve suçlamasının nedeni de bu. ‘Ölümlerden ölüm seçmeye davet’ çirkinliğinin insanlık diye takdim edilebilmesi, ancak vicdanı ağır hastalanmış bir toplumda mümkün.
Mesele, Başbakan’ın veya hapisteki muhalifin hastalığına üzülmek veya sevinmek, bu çizginin hangi yanında olduğunuz değil. Bilmemiz gereken, bu zillete düşmüş bir toplumda hal ve gidişin herkes için kötü olduğudur. İnsanlığı, vicdanı körelmiş, parçalara bölünmüş insanlardan oluşan bir toplumun geleceği ne olabilir? Bu geleceğin, ismi ve şekli ne olursa olsun, vaat ettiği ne olabilir?
Başbakan’ın geçirdiği rahatsızlık bana tüm bunları düşündürttü. Mevcut iktidara itiraz ve muhalefetim çok net ve açık, dahası geri adım atmayı hiçbir şekilde düşünmediğim için, ‘arayı düzeltmek’ gibi değerlendirmelerin alanının dışında kalıyorum. Bu durumda, Başbakan’a, gönül rahatlığı ile ‘geçmiş olsun’ diyorum. Hastalık geçer, önemli olan hastalıkla sınandığımız imtihandan geçebilmek, inancının, bu konuda kendisine en büyük yardımcı olacağına inanıyorum.