Dünyanın egemen güçleri meğer ne kadar isyancıymış fark etmemişiz, devrimlere ne kadar susamışlar bilememişiz. Dahası, Batı dünyası meğer kendisine meydan okunmasına ne kadar sevinirmiş. Bugüne kadar dünyanın her yanında isyancılar, devrimciler, hatta göstericiler meğer boşuna sürünmüş, hapislerde çürümüş ve canlarından olmuşlar.
Yıllarca süren, binlerce insanın canına mal olan onca çatışma, isyan, başkaldırı dünya basınında küçücük bir yer bulamazken, Arap dünyasında meydana gelen olaylar, televizyonla naklen rejimler yıktı, ‘devrimler’ yaptı. Ama en tuhafı, Batılı siyasetçiler hemen nedamet getirdi, ‘biz Ortadoğulu diktatörleri desteklemekle meğer ne büyük hata etmişiz, Tunus’ta kendini yakan işportacı, Mısır’da meydanları dolduran Arap gençler gerçekleri yüzümüze vurdu’ diye adeta sevindirik oldu. ‘Yok mu başka diktatör yıkacak hemen yardımcı olalım’ dercesine Libya’da doğrudan ‘sorumluluk’ yüklendiler, Suriye için halen çırpınıyorlar. Bu büyük ‘uyanış’ın en son ürünü, Time dergisinin ‘isimsiz asker’ misali ‘Protestocu’yu yılın insanı seçmesi oldu. Meğer hayat ne kadar basitmiş, koca devletler hatasını hemen kabul eder, kendisine isyan edeni baş tacı eder, küresel ana akım medya da kahraman ilan edermiş!
Ya da hepimizle dalga mı geçiyorlar? Nedir bu isyanseverlik, nedir bu ahir zaman devrimciliği, bunu kim, nasıl izah edebilir? Bence bu kafamıza takılması gereken bir sorudur. Time dergisinin son sayısını, kafanızdaki bu soru ile karıştırın; bir protestocu defilesi, bir isyan simülasyonu, bir devrim parodisi nasıl olur göreceksiniz. Sahicilikten bunca uzak düşmüş öfke, poz vermeye gönül indirmiş isyan, ‘başkaldırı’ fikrini ne ölçüde pespayeleşiyor anlayacaksınız. Dahası, gerçek öfke ve sahici isyanın bu tabloda değil, ancak bu tabloya karşı sergilenebileceğini derin biçimde hissedeceksiniz. Tabii sahicilikle derdiniz varsa. Yoksa, bu çağda hayat sizin için çok kolay, hakikisi ile yüzleşmek ve sahicisinin bedelinden kaçmak üzere her şeyin ucuz maliyetli olarak kurgulanmış olanı var.
İsyanlardan isyan seçiyorlar
Arap veya Batı sokaklarına çıkanlar sahte veya kurgulanmış demiyorum, olan bitenin bize takdim ediliş biçimleri öyle. Kapitalizmi sahiden tehdit eden herkesi, her hareketi vahşi biçimde sindirenler, isyanın ‘çapulculaşmış’ biçimini sadece önemsemiyor değil çok seviyorlar. En çok da, isyanı çapulculaştırmayı sonunda başardıklarını gördükleri için! Ortadoğu’da kendi çıkarları için çevirmedik dolap bırakmayanlar, işe yaramaz hale gelen kuklalara isyan edenlerin bu kez ellerinden tutuyorlar. Radikal İslam’a karşı İslamcıları, küresel kapitalizme karşı kapitalizm özlemi ile yanıp tutuşan liberalleri yeni düzenin enerji kaynakları olarak selamlıyorlar. İsyanlardan isyan seçip, eski düşmanlarının üzerine sürüyorlar. Nasılsa ‘twetter’cı gençlerin dünyadan haberi yok.
Devrim parodileri çağında bu söylediklerimin hemen karalanmaya girişileceğini biliyorum. Ama unutmayın, böyle bir devirde hakikat, en çok da karalananların içinde gizli. Çünkü hâlâ tehdit olarak algılanan karalanır, sesinin çıkması istenmez. Tekrar ediyorum, bu bir ‘devrim’, ‘isyan’, ‘başkaldırı’ parodisi, o nedenle bu denli baş tacı ediliyor. Ne Batı’daki isyancı, işgalci gençlerin ne Arap dünyasındaki ‘twetter’cı gençlerin insanlık adına ortak bir dertleri ve ortak bir hayali yok. Dünyanın her yanında sömürülenler, zulüm görenler adına söyleyecekleri yok. Ne fukara toplumların içme suyuna dahil el konulmasına karşı direnenler ile, ne her tür baskıya karşı başkaldıran diğer halklar ile ortaklaşmak gibi bir dertleri yok. Bu nedenle, dünyanın mevcut çarklarının dönmesine karşı gerçek tehdit olarak algılanmıyorlar. O nedenle isyanları naklen yayınlanıyor, çehreleri portreleşiyor, taşkınlıkları fetişleşiyor.
Başkaldırının asaleti korunsaydı
Ancak böyle bir dünyada, bırakın demokrasiyi, özgürlüğü, en basit sıradan insan haklarını sınırlarına sokmayan Körfez emirlikleri ‘özgürlük savaşçı’larına destek olabilir. Time dergisi 2011’in gözde isyancılarını, yılın insanı diye kapak yapabilir. Özgürlük, demokrasi gibi kavramlar zaten çoktan tüketilmişti, bari isyan, devrim veya kısaca başkaldırının asaleti korunabilse, bu şekilde pespayeleştirilmesi mümkün olmasaydı. Ama artık her şeyin sonuna kadar tüketildiği ve pespayeleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Bari buna direnelim.
Bu noktada, Time dergisinin önerdiği Hardt ve Negri ile Zizek’ten öğreneceğimiz fazla bir şey olmadığını, başkaldırı veya protestonun gerçek anlamını ancak ve ancak adalet, eşitlik ve insanlık onuru adına ağır bedeller ödeyenlerin mücadelesi üzerinden kavrayabileceğimizi anlayalım.