Nuray Mert

Nuray Mert

nuray.mert@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cuma günkü yazımı, Başbakan’ın, Yasin Doğan müstear ismiyle Yeni Şafak gazetesinde yazan danışmanının yazısından bir alıntı ile bitirmiş ve kendine demokrat diyen herkesi bu konuyu tartışmaya davet etmiştim. Alıntı şöyleydi; “Özellikle vesayetçi ve darbeci anlayışlarla mücadelede polis teşkilatı önemli görevler yerine getirdi, demokrasi ve milli iradenin korunması açısından tarihi bir misyon yüklendi”. (24 Mart 2011)
Meğer, bu yazının çıktığı gün, polis teşkilatı ‘tarihi misyonu’nu, dev adımlarla sürdürmekte imiş. Ben yazımı yazdıktan sonra öğrendim. O esnada, Radikal gazetesinde Ahmet Şık’ın kitap taslağı, gazeteci arkadaşı Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarından silinmekteymiş. Hepimize geçmiş olsun demek isterim!

Karşı çıkan fitnenin parçası
‘Bu kadarı fazla!’, ‘davaya gölge düşürüyor’ demenin hiç faydası yok. Fazlası, azı yok, sorun çok daha derinlerde. İktidarın ve bugüne kadar ‘demokrasi mücadelesi’ adına onu destekleyenlerin ‘demokrasi’ anlayışında! İktidarın ‘demokrasi’ anlayışı ortada; bu anlayış ‘milli iradeyi ben temsil ediyorum, bana karşı çıkan, mutlaka bir fitnenin parçasıdır’ diye özetlenebilir. Dünyaya, siyasete bu gözle bakarsanız, size karşı çıkan herkesi, her itirazı büyük bir planın, komplonun parçası olarak görmeniz doğal olur. Bu durumda, her eleştiri, her itiraz ‘ZAN’ altındadır. Otoriter zihniyet tam da budur!
Öte taraftan, demokrasi mücadelesi adına, ‘kurunun yanında yaş da yanar’, ‘yargının kararını bekleyelim, belki bu arkadaşlar istemeden de olsa suça bulaşmıştır’ diyebilen bir düşünce biçiminin demokrasi ile uzaktan yakından alakası olamaz. Muhayyel ‘iyi’ adına, ‘gelecek güzel günler’ adına, özgürlükten ‘şimdilik vazgeçmek’, özgürlük taleplerine ‘kuşku’ ile bakmak, otoriter zihniyet tam da budur!

Polisin tarihi misyonu
Nitekim, muhayyel demokrasi mücadelesi adına, özgürlüklerin askıya alınmasına, birtakım ‘üslup hataları’na göz yumanlar ne derse desin, iktidar çevresi, kendi demokrasi anlayışını açıkça ortaya koyuyor. Bu anlayışı ciddiye alıp, tartışmaktan kaçınanlar da, bu ülkede kendine demokrat diyen ‘aydınlar’. Yok öyle değilse, tartışalım bakalım, ne demektir, polis teşkilatının ‘tarihi misyon’ yüklenmesi? Bunun askerin tarihi, siyasi misyon yüklenmesinden ne farkı vardır? Hani ‘vesayetçi düzen’ ve en önemlisi ‘vesayetçi zihniyet’ sona erecekti?
Ne demektir, ‘polis’in milli irade ve demokrasiyi koruması’? Demokrasiyi, milli iradeyi temsil edip, koruyacak kurumlar arasında polis hangi sıradadır? Kolluk kuvveti, güvenliği sağlar, tarihi misyon yüklenmez, milli iradenin tecellisini iktidardan ibaret sayıp, onu kollama görevi üstlenmez. Bunun adına ‘polis devleti’ denilir. Bütün otoriter düzenler, asker ve polis sultası kurar. Asker sultasından çıkmanın yolu polis sultası kurmak olamaz. Aklımızı başımıza devşirelim!
Ne demektir, bir kitabın ‘suç unsuru’ içermesi, ‘terör örgütü dokümanı’ olması? Terör diye nitelenecek eylemler kitap yoluyla mı organize edilir? Ne demektir, ‘teröre övgü’ suçu? Bu devirde böyle suç mu olur? Ne demektir, ‘darbeye zemin hazırlama’ gerekçesi? Bu zamana kadar darbeler, kamuoyu oluşturularak, zemin hazırlayarak mı yapıldı?
İkide bir gündeme getirilen ‘28 Şubat’ta medyanın rolü’ bahanesi kadar saçma bir gerekçe olamaz. 28 Şubat, büyük medya çevreleri, kamuoyunu ikna etti de, müdahale bu nedenle, bu meşruiyetle mi oldu? Hayır! Büyük medya çevresi de, okuyucularının büyük bir bölümü de, müdahaleyi yapanların kafasındaydı, alkış tuttular. Mesele budur! Bu zihniyet, o dönemin tüm baskı araçları çalıştırılmasına karşı, 2002 seçimlerinde büyük bir yenilgiye uğramıştır. Demokratik zafer böyle bir şeydir! Bin bir dereden su getirseniz de, toplumsal dirençle karşılaşırsanız, gücünüz, baskı araçlarınız açığa çıkar. AKP, haklı bir davada, toplumsal güce dayanarak, baskıların üstesinden geldi, iktidar oldu.

Toplum prim vermez
Bu ülkede, darbeci, müdahaleci, vesayetçi zihniyete karşı demokratik mücadele çok daha zor koşullar altında başarıldı, tarih siciline kazındı. Hangi general darbe hayal ederse etsin, hangi gazeteci veya okurunun hayallerini darbe süslerse süslesin, bu toplum böyle bir girişime prim vermez. Her şeye rağmen darbe teşebbüsü içine girenleri tespit edip, yargılamak başka, ‘darbe korkusu’ salıp, ‘darbeye zemin’ bahanesi icat edip, demokrasiyi askıya almak başka şeylerdir. Halihazırda olan budur.
Polisi milli iradenin bekçisi sayan birinin, iktidarın liberal aydınlara artık ihtiyacı kalmadığını gururla söyleyen bir diğerinin, gazeteci arkadaşlarını zan altında bırakmayı âdet edinmiş bir başkasının ve bu zihniyette daha birçoklarının gelecek Meclis’in milletvekilli adayı olduğu bir ülkede, bir de tüm bunları, kem küm ederek geçiştirmeye çalışarak gidilecek yol bellidir. Hepimize geçmiş olsun!