ABD, sekiz yılın ardından, Irak’tan askerlerini çekti. Bu sekiz yıl içinde, bir ülkenin diktatöründen kurtarılması adına girişilen işgal de, ardından bıraktığı enkaz da kanıksandı. Ama asıl önemlisi, ABD’nin, ‘Irak merkezli’ bölgesel dengeleri değiştirme politikası çöktü, bölgede İran nüfuzu gerilemedi, arttı. Bugün sınırına gelinen savaş rüzgârının asıl nedeni, ABD’nin Irak merkezli bölge siyasetinin çökmesidir.
Oysa o günlerde, ABD’nin bölge politikasının başarılı olacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Doğrusu, bu denli karmaşık bir bölgede gelişmelerin ne yönde olacağını tahmin etmek gerçekten de imkânsızdı. Hal böyle iken, birçokları sadece, ‘savaşa karşı ve ilkesel’ tepkilere bile tahammül gösteremiyor, dalga geçiyor, karalıyor, yaftalıyordu. Bu süreç içinde, ilkesellik bir yana, reel politika analizleri tamamen çöktü ama bu ‘parlak’ analizlerin muhasebesi yapılmadı, unutuldu gitti. Dahası şimdi aynı kafa yine devreye giriyor, Suriye-İran merkezli kriz ve muhtemel savaşı bize ‘reel politika’ analizi diye pazarlamaya girişiyor.
İzleyen yok
Türkiye’de, maalesef Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından izleyen bir kamuoyu ve medya yok. O nedenle, bırakın geldiğimiz noktayı tarihsel arka planı ile değerlendirmek, geçtiğimiz sekiz yıl içinde neler olup bittiğini doğru dürüst izleyen yok. Oysa, bu esnada çok önemli dalgalanmalar yaşandı. En önemlisi, 2005’te Lübnan’da Hariri suikastı ve 2006’da İsrail-Lübnan savaşı yaşandı. Tüm bunlar bölgesel güç dengelerinin seyrini anlamak açısından çok önemliydi. Hariri suikastı ardından, Suriye suçlu ilan edildi, hedef oldu. Ancak 2006 savaşı istenen sonucu vermeyince, hava değişti, Suriye’yi İran ekseninden koparma siyaseti gündeme geldiği için Suriye birdenbire temize çıktı. Suriye’yi baştan suçlu ilan eden Lübnan Özel Mahkemesi’nin başkanı değişti, suçlama bu kez doğrudan Hizbullah’a yöneltildi. Hariri’nin oğlu Saad Hariri bile, Suriye’yi suçlamasının hata olduğunu açıkladı. Ortadoğu siyaset sahnesinin en ünlü dansöz siyasetçilerinden Dürzi lider Velid Canbolat, Bush dönemi ABD siyasetinin en önde gelen savunucusu ve Lübnan’da Suriye karşıtı siyasetin önderlerinden iken, değişen havaya göre yön değiştirdi, hatta Mart 2010’da Beşar Esad’ı ziyaret edip, resmen özür diledi. Bu gelişme, Canbolat’ın sıradan ve hızlı yön değiştirme tavrı bir yana oğlu Timur’un siyasi geleceğini kurma çabası olarak değerlendirildi. Doğrusu, bu tarihlerde ben de kendisi ile bir röportaj esnasında bu soruyu yönelttim ama cevap alamadım. Ardından geçen ocak ayında Hizbullah’ı desteklemeye başladı.
Elbette reel siyaset sahnesinde geçerli olan, ilkeler veya tutarlılık değil, güç dengeleri ve çıkar hesapları, ama bari siyaset analizi yaparken, güç dengeleri içinde yer alan aktörleri ve onların dalgalanmalarını, ‘kaynak’ ve ‘kanıt’ olarak sunmayalım. Zira, Velid Canbolat’ı ‘pragmatik’ siyasetçi olarak bile referans almak oldukça sorunlu, zira Canbolat aslında küçük hesaplar dışında, siyaset ufku son derece sınırlı bir politikacı. Bu denli keskin pozisyon alıp, sonra hızla pozisyon değiştirmek zorunda kalmasının nedeni de bu. Doğrusu, bu türden siyasetçilere pragmatik ve gerçekçi değil, ucuz politikacı diyoruz. Tıpkı referansları aynı zemine oturtan analizlerin ucuz analizler olması gibi.
Mungan’ın sözü
Ama burası öyle bir ülke ki, bırakın ucuz analizi, Ortadoğu siyasetini ünlü stil dergisi Monocle’dan izleyen ve dünyadan bihaber olduğu halde büyük laflar etme cesareti gösterenlerin bile köşe tuttuğu bir ülke. İnsan, sevgili Murathan Mungan’ın ‘Türkiye’de her şey olabilirsiniz, bir tek rezil olamazsınız’ sözünü sürekli hatırlamaktan kurtulamıyor.