Türkiye’de gündem bu denli yoğunken, bir hafta içinde Ortadoğu üzerine ikinci kez yazmak fazla anlamlı gelmeyebilir. Ancak, bence Ortadoğu’daki son gelişmeler hem bölgenin geleceği, hem de Türkiye açısından fevkalade ciddi bir seyir izliyor. Tunus ve Mısır’da neler olduğunu takip etmeyi çoktan bıraktık. Üzerine Libya konusu geldi, en son uluslararası müdahale söz konusu ama, o konu da fazla tartışılmıyor. Şimdi, ortalık bu kadar toz duman iken, bölgede çok ciddi bir hamle gerçekleşti, Suudi Arabistan, Bahreyn’deki isyana, iktidar lehine müdahale etti!
Bölgedeki hareketlenmenin, ‘İran merkezli kriz’ ile ilişkili boyutuna daha önce de dikkat çekmeye çalışmıştım. Bahreyn’deki gelişmeler bu boyutu daha öne çıkardı. Zira, Bahreyn nüfusunun çoğunluğu Şii olan bir Körfez ülkesi ve iktidara karşı gösterilerin İran destekli olduğu ‘kuşku’ ve ‘tehdit’i söz konusu. İran, Arap dünyasındaki isyan hareketlerini desteklediğini açıklamıştı ama, aslında Mısır’da gücünü tamamen yitirmiş olan Mübarek rejimini yıkan isyanın, Batı dünyası tarafından hararetle desteklenmesini, bölgede Sünni yönetimlerin yenilenerek, kendisine karşı güç dengesi oluşturma gayretinin bir parçası olduğunu düşünüyordu. 2008’de, bölgede ‘Şiileşme ve İran tehlikesi’ne işaret eden Şeyh Yusuf Kardavi’nin, Tahrir meydanında kahraman gibi gösteri yapması, bu tablonun en görünür işaretlerindendi.
‘Vekaleten’ çatışmalar
Bahreyn’deki hareketlenmenin, İran’ın karşı hamlesi olduğunu düşünen çok oldu. Nitekim, Bahreyn’deki gösteri ve hareketlenmeler gerçekten de, Batı basınında diğerleri kadar ‘heyecan’la karşılanmadı. Sonunda, Suudi Arabistan, sessiz sedasız müdahale etti. Bölgedeki herhangi bir karışıklığa İran müdahale etseydi, nasıl karşılanırdı bir düşünün! Suudi müdahalesi, şimdilerde Bahreyn- Suudi Arabistan veya bir adım ötede İran-Suudi Arabistan arasında sıradan bir çatışma konusu gibi değerlendiriliyor. Oysa, ABD’nin bu konuda resmi tavrının, bölge ülkelerinde ‘halkın taleplerine kulak verilmesi’ çağrısı olmasına karşın, perde arkasından Suudi Arabistan’ı desteklediği biliniyor. Son olarak, Simon Tisdall bu noktaya gayet net bir şekilde işaret etti (The Guardian, 15 Mart 2011).
Daha önce, Libya’ya müdahale konusunu Mısır ve Tunus’a havale etme fikri bile ortaya atılmıştı. Demek ki bölgede kapışma daha ziyade, yine ‘vekâleten’ çatışmalar üzerinden yürüyecek. ABD’nin İran’a doğrudan müdahale edemeyeceği için İsrail’in devreye gireceğini ileri sürmek zaten fazla anlamlı değildi. Böyle bir hamle, tüm Müslüman dünyayı İran ardında hizalamaktan başka sonuç vermezdi. Ancak, Suudi Arabistan veya başka Sünni ülkelerin bu çatışma çerçevesinde devreye girmesi, olayı bambaşka bir zemine taşır. Umarım, olaylar bu yönde seyretmez, çünkü böylesi de tam bir kâbus senaryosu.
Muhafazakârların işi zorlaşıyor
Bu noktada, Türkiye’de ‘büyük Arap uyanışı’ ve ‘devrim’leri heyecanı ile ortalara dökülenlerin, Libya olayından bu yana sessizliğe gömülmesi son derece ilginç! Yok, ben iktidarı Libya konusunda Batı dünyasının yanında tavır göstermeye davet edenlerden değilim, bunu bir önceki yazımda da belirtmiştim. Ancak, bir ay önce Arap dünyasında olup bitenler üzerine yorum yapmakla kalmayıp, Türkiye üzerine polemiğe taşıyanlardan sadece yorum yapmalarını bekliyorum.
Yorum yapmaktan kaçınanlar bir yana, yapanların yorumları da son derece ilginç! Mesela, bugüne kadar Ortadoğu’da ‘direniş’ hareketlerinden yana tavır koymuş olan ve son olarak ‘Ortadoğu’da yükselen devrim rüzgârının 21. yüzyılın seyrini değiştireceğini’ ileri süren birisi, Bahreyn olayını, son derece soğukkanlı bir stratejik analiz çerçevesinde değerlendirmiş. Bölgedeki ‘İran parmağı’na işaret eder olmuş. ‘Ne işi var Suudi askerlerinin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin polislerinin Bahreyn de!’ diyen yok.
Bu işin ucu tabii Türkiye’ye dokunacak, belki bu nedenle ‘ihtiyatlı’ davranılıyordur. Türkiye’de dış politikanın, her koşul altında, ABD ve Batı dünyasına paralel hizalanmasını ‘akılcı ve hakkaniyetli’ bulanların işi kolay. İktidarı, Libya’ya askeri müdahaleye destek vermeye çağırıyorlar, oluyor, bitiyor. Anlayıp dinlemeden devrim çığlıkları atanlar da, zaten ‘ehliyet’ sahibi olmadıkları için ‘mesuliyet’ sahibi de değiller. Bugün Arap devriminden söz edenler, yarın heyecanlanacak başka şeyler bulurlar. Ama, muhafazakâr çevrenin işi giderek zorlaşıyor.
Ne diyeyim? Beklesinler, Türkiye’ye ilişkin belgeler arasında belki Ortadoğu’da nasıl hizalanmak gerektiğine dair ipuçları da çıkar. O zaman tavır belirlemek daha kolaylaşır.