Zekeriya Öz’ün, görevini devrederken yaptığı konuşmada ‘devlet adına yaptık’ cümlesi öne çıkarılmış. Bunun nedenini anlamak zor değil. Bunca, ‘sivilleşme’, ‘demokratikleşme’ tartışmasına karşın ‘devlet adına’ yapılan iş hep daha ‘meşru’ sayılıyor, öne çıkarılıyor.
‘Normali bu değil mi, yapılan işler tabii ki devlet mekanizması içinde olmalı’ diyebilirsiniz. Doğrusu bu, devletin bütün organları bu nedenle var, hukuk sisteminin de bu çerçevede işlemesi gayet tabii. Ancak, sorun burada değil, sorun yapılan göndermenin ‘devletin meşru çerçevesi’nden bahisten ziyade ‘devlet için’ şeklini alması. Belki, Öz’ün vurgusu bu yönde değildi, ancak öne çıkan veya daha doğrusu ‘çıkarılan’ vurgu bu. Öyle olunca, sanki hukuki sürece ilişkin eleştirilere karşı da, ‘ne yaptıysak devlet için yaptık’ çağrışımı akla geliyor veya getiriliyor. Bu konuda fazlasıyla titizlenmesi gereken bir toplumuz. Düne kadar, faili meçhul cinayetler de bu mantıkla savunuluyordu, bu uğurda ‘kurşun atana da kurşun yiyene de’ sahip çıkılıyordu.
Kâbusa dönüşebiliyor
Hal böyle olunca, her söylenen söz kafa karıştırabiliyor, geçmişi hatırlatan kâbusa dönüşebiliyor. Tüm bunlara bir de, Ergenekon davasının geçmişle hesaplaşma iddiasına karşın, bu hesaplaşmayı çok kısıtlı bir çerçeveyle sınırladığının her gün daha fazla anlaşıldığı eklenirse, titizlenme ihtiyacı daha da artıyor. Bu koşullar altında, Öz’ün, ne yaptıysak ‘hukukun tecellisi için yaptık’ gibi bir ifadesi daha teskin edici olurdu. Bu açıdan asıl mesele, Öz’ün yaptığı konuşma, kullandığı ifade değil. Asıl tartışmamız gereken, özellikle de seçim sürecinde, ‘demokratik değişim’ adına, Ergenekon davası başta olmak üzere, tüm yaşananlar ve söylenenler.
Türkiye’de ‘demokratik değişim’ adına, ‘kurunun yanında yaş da yanar’, ‘bazı durumlarda basın özgürlüğü kısıtlanabilir’ noktasına gelmiş bir ülkeyiz. Şimdi iktidar partisi, ‘demokratik değişim’ adına, Anayasayı tek başına değiştirebilecek çoğunluk istiyor, birçok değişimi seçim sonrasına ve bu koşula bağlı olarak erteliyor. Birçok ‘demokrat’ın aklı da bu ertelemeye ve koşula yatıyor. Bu uğurda, yine kredi sistemi uygulanıyor, kendine ‘demokrat’ diyen herkesin sorması gereken sorular sorulmuyor, eleştiri yapmak bir yana, yapanlar bin bir yolla itham ediliyor. Başbakan ‘askerle oynatmam’ diyor, ‘polis demokrasinin ve milli iradenin güvencesidir’ diyor, Anayasa Komisyonu Başkanı, ‘İdamı her zaman savundum’ diyor, ‘sivillik ve demokratlık şampiyonlarından’ ses seda yok.
Kişilerden bahsetmiyorum, vahim bir anlayıştan bahsediyorum; ‘daha fazla demokrasi’ adına askıya alınan özgürlükler, rafa kalkan haklar ve sineye çekilen bunca şey, ortada ‘demokrasi umudu’ bırakmıyor diyorum. Demokratikleşeceğiz diye diye, siyasal dil, giderek yine daha fazla ‘güvenlikçi’, ‘devletçi’, ‘yasakçı’ hale geldi, geliyor diyorum.
Sorun sorgulanmaması
Muhafazakârların birçoğunun bu konuda sorunu yok, onlar için demokrasi, çoğunluğun dediğinin olması, onlar ‘eski devlet’ yapılanmasına, ‘eski güvenlik’ tanımına itiraz ediyorlardı. Devlet kendileri olduğu müddetçe ‘devletçi’, güvenlik tanımını kendileri yaptığı sürece ‘güvenlikçi’ anlayışla sorunları yok. Ayrıca bu anlayışlarını gizlemiyorlar. Sorun, bu anlayışın kendine liberal veya sol demokrat diyen birçokları tarafından sorgulanmaması. Dahası, daha fazla demokrasi adına, demokrasiye aykırı gidişe, teorik gerekçe, mazeret bulma çabasına düşmeleri. Aydınların ve demokratların çoğunun, bu zihniyette olduğu, bu yönde tavır aldığı bir toplumda demokrasi ve özgürlüklerin hiçbir güvencesi kalmamış demektir.
Daha fazla demokrasi
Seçime iki ay kala bu tabloyu sergileyen bir ülkede, seçimin sonucu ne olursa olsun daha fazla demokrasi ve daha ‘demokratik bir Anayasa’ hayal etmek mümkün değil. Seçim sürecinde, ne iktidar partisi, ne ana muhalefet partisi, Anayasa konusunda ciddi bir tartışmaya girmiyor, bu koşullar altında ‘demokratlar’ın ‘Türkiye’nin önünü açacak’ diye bekledikleri yeni bir Anayasa nasıl yazılacak belli değil. Kimse ‘demokratik meşruiyet’ sorununu aşmak için popülist çabaların işe yarayacağını sanmasın. Halkın Anayasası diye yollara düşenlerin yapmaya çalıştıkları bundan başka bir şey değil. Ama isterseniz, bu önemli konu ziyan olmasın, bir sonraki yazıda devam edelim.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024