Martin Luther King’in siyahların oy hakkını kullanabilmesi için verdiği mücadeleyi anlatan “Özgürlük Yürüyüşü”, izleyiciyi duygu seline sürüklemeye değil, düşünecek alan açmaya çalışan bir film
Adını Oscar adaylarının açıklanmasıyla bir kez daha duyurdu “Özgürlük Yürüyüşü / Selma”. Martin Luther King’in siyahların oy hakkını kullanabilmesi için verdiği mücadeleyi konu alan filmin sadece En İyi Film ve En İyi Şarkı dallarında aday olması, Akademi’nin “beyazlığını” tartışmaya açmıştı hatırlarsanız.
Film, akla ilk gelen anlamıyla bir Martin Luther King biyografisi değil. Aynı Steven Spielberg’ün “Lincoln”ü gibi King’in mücadelesinin kritik bir dönemecine; Amerikan tarihini değiştiren bir kesitine odaklanıyor: Selma’dan Montgomery’e yüz binlerin yürüdüğü; siyahların kağıt üzerinde değil, gerçek anlamda oy kullanabilmesi için gerekli kanunun önünü açan, eşit haklar yürüyüşünün öncesindeyiz. King, dönemin başkanı Johnson’la politik bir müzakere içinde ama Johnson “Bekleyin” diyor. Siyahların oy hakkı var ama seçmen olma hakkı pratikte işlemiyor. Alabama’daki Selma’da gerilim yükseliyor, polis genç bir siyahı öldürüyor. Yürüyüşlerde polis şiddet kullandıkça eşit haklar mücadelesinin yanına vicdanlı beyazlar da katılıyor.
Ciddi bir yapım
Çok kısa bir döneme odaklanan “Özgürlük Yürüyüşü”, King’in baştan sona hayatını işlemese de kişiliği hakkında derin bir film. Mükemmel bir performans sergileyen David Oyelowo, King’in hitap yeteneğini ve karizmasını izleyiciye yansıtıyor. Film çevresindekilerle birlikte karar veren, düşünen, kontrolünü kaybetmeyen, ne istediğini çok iyi bilen bir King portresi çiziyor. King’i iki boyutlu bir kahramanlığa hapsetmemesi de takdire şayan.
Barışçıl protestoların gücüne odaklanan film, Kara Panterler gibi siyahların hak mücadelesinin barışçıl olmayan tarafına da değiniyor. “Özgürlük Yürüyüşü” politik açıdan üzerine düşünülmesi gereken bir dönemeci konu alırken, izleyicisini duygu seline kaptırmaya çalışmayıp düşünecek alan açıyor. Dolayısıyla serinkanlı ve ciddi bir film var karşımızda.
“Özgürlük Yürüyüşü / Selma”
Yön.: Ava DuVernay
Oyn.: David Oyelowo (Martin Luther King Jr.), Carmen Ejogo (Coretta Scott King), Tom Wilkinson (Lyndon B. Johnson), Stephan James (John Lewis)
Sen.: Paul Webb
Gör.: Bradford Young
“Yaban”a atmayın
REESE Witherspoon ve Laura Dern’e En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında Oscar adaylığı kazandıran “Yaban/ Wild”da annesinin ölümü ve boşanmasıyla ilgili travmaları atlatamayan Cheryl, 1.800 kilometre yürüdüğü bir parkurda doğanında yardımıyla yaralarını sarıyor. Witherspoon’un performansı
neredeyse onunla baş başa geçirdiğimiz yolculukta sizi filme bağlıyor.
Bir kadının portresi
Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallee, önceki filmleri “C.R.A.Z.Y.” ve “Dallas Buyer’s Club”dan bildiğimiz üzere popülerliğe pek de uygun olmayan temaları ana akım sinemayı takip eden kitlelere göstermede başarılı bir isim. Cheryl Strayed’in anı kitabından popüler İngiliz yazar Nick Hornby (“High Fidelity”) tarafından senaryolaştırılan “Yaban”da da benzer bir durum var: Bir kadının acılarını gömmesi ve kendisiyle barışması karakteri yargılamadan ele alınıyor ki başına buyruk kadın karakterler söz konusu olduğunda ana akım sinema onların yargıcı olmayı pek sever. Dolayısıyla “Yaban”, başarılı bir kadın karakter portresi sunuyor.
Wachowski’ler fezada
“MatrIx” serisinin yaratıcıları Wachowksi kardeşler, en son iddiasının altını dolduramayan new age deneyim “Bulut Atlası / Cloud Atlas”ı çekmişti. Şimdi başrollerini Mila Kunis ve Channing Tatum’un paylaştığı “Jüpiter Yükseliyor / Jupiter Ascending” ile bir bilimkurguyla karşımıza çıkıyorlar. Dünyada sıradan bir hayat süren bir kadın (Kunis), başka bir gezegendeki bir tahtın vârisi olduğunu öğreniyor. Bir savaşçıyla (Tatum) taht kavgalarının ortasına düşüyor. Film, ilk gösterimlerinde eleştirmenlerden geçer not alamadı.
Ataerkilliğe düşen çığ
İsveç filmi “Turist / Force Majeure”, geçen yıl Cannes Film Festivali’nde Belli Bir Bakış bölümünün yıldızlarından biri olarak parladı. Metni anlaşılır, mesajı net: Ataerkil çekirdek ailenin kırılganlığı. Mutlu aile posterlerinden fırlamışa benzeyen iki çocuklu bir aile Alpler’e tatile gider. Bir çığ tehlikesinde baba aileyi korumak yerine tabanları yağlayınca, düzen yerle bir olur.
Ruben Östlund çekirdek ailenin dinamiklerini gülümseyerek bozuyor, aile eskiye dönmeye çalıştıkça işler daha da sarpa sarıyor. Kuzey Avrupa sinemasının mesafeli mizahından beslenen film, anlattığı meseleye devrimsel bir yaklaşımla bakıyor gibi bir durum söz konusu değil.
Ama hedefine ulaşan, Hollywood tarafından sarılıp sarmalanan aile kavramıyla
bir hayli uğraşan bir yapım.
Diğerleri
l Özcan Deniz’in yönettiği “Sevimli Tehlikeli”, başrollerini Şükrü Özyıldız
ve Ayça Ayşin Turan’ın paylaştığı bir romantik komedi. Film, masallar üzerinden yürüyen bir aşk hikayesini merkezine taşıyor.
l Ünlü televizyon serisinin sinema uyarlaması “Süngerbob Karepantolon / Spongebob: Sponge Out of Water”
çizgi filmin hayranlarına
ve çocuklara hitap ediyor. Filmde, Süngerbob kıyıya
çıkıp maceralar yaşıyor.