Brad Pitt, “Fury”de 2009 yapımı Quentin Tarantino filmi “Soysuzlar Çetesi”nde olduğu gibi II. Dünya Savaşı’nın sonunda Almanya’da Nazilerin peşinde. Ama Tarantino’nunki gibi mizahi değil, kendisini fazlasıyla ciddiye alan ve militarist bir film karşımızdaki
Yıl 1945. Amerikalılar ve müttefikleri yenilmek üzere olan Almanya’nın topraklarında ilerliyor. Filme adını veren Fury, bir tank. Uzun süredir birlikte olan Brad Pitt’in canlandırdığı Don önderliğindeki Fury ekibi Almanlarla savaşıyor. Ancak Amerikan tankları teknik açıdan Alman tanklarının gerisinde ve arada ciddi yenilgiler alıyorlar. Derken dindar Boyd, Meksikalı Trini ve serseri Grady’den oluşan ekibe genç, tecrübesiz ve Almanları öldürmeye diğerleri kadar alışık olmayan Norman katılıyor.
“Tehlikeli Takip” ve “Sokağın Kralları” gibi şiddet yüklü, karanlık erkek dünyalarını maçoluğu öne çıkararak resmeden yönetmen David Ayer, “Fury”de alışık olduğu erkek şiddet ortamını buluyor. Ayer, pasifist Norman’ın savaş makinesine dönüşmesi üzerinden başından sonuna militarist bir filme imza atıyor. Sonundaki Alman askerinin kahramanımızı kurtardığı sahne ise filmin genel metnini değiştirmiyor. Bu değişimin nedeni Don’un Norman’a söylediği “Biz onları öldürmezsek onlar bizi öldürür” şeklindeki “derin” mesajda gizli. Alman kadınlar istismar edilmenin çeşitli şekillerini yaşarken, filmin bu durumla bir problemi
var gibi de durmuyor, o da savaşın eleştirilmesi bile gerekmeyen doğal bir sonucu Ayer’e göre.
Amerikan politikalarına onay veren bir yapım
“Fury”, Nazi zulmünü ve savaşın kirli yüzünü militarist bir film için araç olarak kullanıyor. Savaştan kan dondurucu görüntülere yer veren film, bunların altını doldurmuyor. Sorgulamayan, eleştirmeyen, Amerikalı savaş makinelerine hak verdirmeye çalışan metniyle II. Dünya Savaşı’nın arkasına sığınıyor ama Amerikan askerlerinden kahramanlar yaratan metniyle yakın dönem savaştan çekinmeyen Amerikan politikalarını onaylıyor. Filmde, ayrıca Almanlara karşı savaşan bir tek Amerikalılar var gibi. Hıristiyanlık ise LaBeouf’un karakterinin inancıyla sınırlı değil: Film bütün Amerikan askerlerini sıraları gelince kendilerini feda edecek İsa figürleri olarak sunuyor. Tarantino’nun Brad Pitt’in başrolü üstlendiği Amerika’nın Nazilerle mücadele ettiği “Soysuzlar Çetesi”ni kendisini ciddiye almadığı için iyi anmamak mümkün değil, zira “Fury” aynı zamanda kendisini fazlasıyla ciddiye alan bir film.
“Fury”
Yön.: David Ayer
Oyn.: Brad Pitt (Don “Wardaddy” Collier), Shia LaBeouf (Boyd “Bible” Swan), Logan Lerman (Norman Ellison), Michael Pena
(Trini “Gordo” Garcia), Jon Bernthal (Grady “Coon-Ass” Travis)
Sen.: David Ayer
Gör.: Roman Vasyanov
Müz.: Steven Price
Harry Potter romantizm yolunda
Kendisini hızla yıllarca süren Harry Potter serisinin getirdiği etiketlerden kurtarmaya çalışan Daniel Radcliffe, korku (“The Woman in Black”), dram (“Kill Your Darlings”) türlerinin ardından romantik komedide rol aldı: Bu hafta gösterime giren “Ya Aşksa /What If”. Başrollerini Radcliffe ile bu türün kadrolularından Zoe Kazan’ın paylaştığı film, Toronto’da geçiyor. Bir partide tanışan Wallace ve Chanty iyi anlaşırlar. Chanty’nin bu türün klişesi olduğu üzere asap bozucu bir sevgilisi vardır. Wallace sevgili olamıyorsak arkadaş olalım mantığıyla Chanty’nin yakınında bulunmayı seçer. Film ne kadar “hipster” ortamlarda geçse de karakterlerini erken yaşta evlendirip çocuk sahibi yapma konusundaki hevesi ve alttan alta muhafazakar metinleri işleme konusunda türdeşleriyle benzer. “Ya Aşksa”, Radcliffe’in her türde başarılı olan bir aktör olduğunu gösteren, Kazan’ın ise
bir tek sevenlerine hitap ettiği bir film.
“Korku Seansı”nın yavrusu “Annabelle”
Paranormal aktivitelerle uğraşan bir çiftin maceralarını anlatan “Korku Seansı”nda çiftin kontrol altına aldıkları nesneleri tuttukları odayı izleyenler hatırlar. İşte bu odada göze çarpan asap bozucu bir bebek sırasını bekliyordu. Annabelle adlı bebeğin istediği oldu: Artık kendi ismi ve hikayesi olan bir filme sahip. John R. Leonetti’nin yönettiği “Annabelle”, “Korku Seansı”nın yan filmi olarak vintage bir bebek alan bir çiftin başına gelen felaketleri ele alıyor.
Diğerleri
l “Aşkın Halleri / The Disappearance of Eleanor Rigby”de James McAvoy ve Jessica Chastain evli bir çifti canlandırıyor. Onları filmde, ilişkilerini ve hayatlarını yeniden kurmaya çabalarken izleyeceğiz. Film eleştirmenler tarafından çok beğenildi.
l Bu yıl İstanbul Film Festivali’nden En İyi İlk Film Seyfi Teoman Ödülü kazanan “Nergis Hanım”, Alzheimer hastası annesine bakan bir adamın yaşadıklarını konu alıyor. Anneyi Zerrin Sümer, oğlunu ise Settar Tanrıöğen canlandırıyor.
l Hasan Kıraç’ın yönettiği; Rojda Demirer, Hande Soral ve Serkan Şenalp’ın rol aldığı “Birleşen Gönüller”de 1940’larda geçen bir savaş dramı ayrılan bir çift üzerinden anlatılıyor.
l Yerli filmlerden “Sabit Kanca 2”de filme adını veren karakterin yeni maceralarını izleyeceğiz. Yönetmen koltuğunda Alper Mestçi, başrolde İsmail Baki var.
l Tolga Baş’ın yönettiği “Delisin! Delisin!” akıl hastanesinden kaçan üç arkadaşın başına gelenler üzerinden mizah yapıyor.
l Murat Yaykın’ın yönettiği, “Kağıttan Kayıklar”da ise Medya Örmek’in Türkiye’ye barış gelene kadar Türkçe konuşmaması anlatılıyor. n