Variety’deki bir makaleden yola çıkan Sofia Coppola, yeni filmi “Pırıltılı Hayatlar”da özendikleri ünlülerin evlerini soyan bir grup ergeni merkeze alıyor
Variety’de yayımlanan Nancy Jo Sales’ın “Şüpheliler Louboutin giyiyor” başlıklı yazısını çıkış noktası olarak alan Sofia Coppola, “Pırıltılı Hayatlar / The Bling Ring”de ünlülere özenerek yaşayan gençlikten gerçek bir hikaye anlatıyor.
Orta halli ailelerin çocuklarından oluşan, ün meraklısı Rebecca adlı bir kız önderliğinde bir grup arkadaş, Paris Hilton, Megan Fox gibi isimlere özenirler. Bir gün bu ünlülerin nerede olduklarını bulmanın ve boş evlerine girmenin hiç de zor olmadığını deneme yanılma yoluyla keşfederler. Ardından bu şahsiyetlerin evlerini, marka eşyalarını, paralarını alarak talan etmeye başlarlar. Bu onlar için gitgide rahatlıkla yaptıkları sıradan bir alışkanlık haline gelir. Kurbanları arasında Orlando Bloom, Paris Hilton ve Megan Fox da vardır.
Hikaye, tüketim toplumu, ün(lü) saplantısı, medya gibi pek çok konuya dokunması açısından tam bir altın madeni. Ancak özellikle “Marie Antoinette” ve “Somewhere” gibi son dönem filmlerinde karakterlerle arasına geniş bir mesafe koymayı tercih eden Coppola, bu filmde de aynı mesafeyi koruyor. Ama bu “soğuk” tavır, konuyla veya karakterle ilgili tespit yapmama noktasına kadar uzanıyor. Filmi izlerken, bu çocuklara gülecek miyiz, küçük mü göreceğiz, acıyacak mıyız, nefret mi edeceğiz karar veremiyorsunuz; nitekim Coppola da karar verememiş gibi. Bu kadar odaktan, fikir beyan etmekten kaçınan bir filmin tekdüzeliği bir yana; objektifliği de takdir edilmeyi hak etmiyor. Çünkü Los Angeles ünlüleriyle ilgili herhangi dedikodu programını izleyip, örneğin tüketim toplumuyla veya marka saplantısıyla ilgili aynı çıkarımlara varmak mümkün. Dolayısıyla dünya prömiyerini Cannes’ın Belli Bir Bakış bölümünde yapan
“Pırıltılı Hayatlar”, Harmony Korine’in elinde “Spring Breakers” gibi müthiş bir filme dönüşen benzer temaların ne kadar düz işlenebileceğini gösteren, kaçmış bir fırsat gibi.
“Pırıltılı Hayatlar The Blıng Rıng”
Yön.: Sofia Coppola
Oyn.: Katie Chang (Rebecca), Israel Broussard (Marc), Emma Watson (Nicki), Claire Julien (Chloe) Sen.: Sofia Coppola
Gör.: Christopher Blauvelt, Harris Savides Müz.: Daniel Lopatin, Brian Reitzell
Turbo
Atom salyangoz
“Shrek”, “Madagaskar” ve “Kung Fu Panda”nın da aralarında olduğu animasyonları yaratan şirket DreamWorks, yeni animasyonu “Turbo”da bir salyangozu karakter olarak seçiyor. Theo, en büyük hayali salyangoz yarışlarını kazanmak olan, ancak pek de hızlı olmayan bir bahçe salyangozu. Hız tutkusu diğer bahçe salyangozları tarafından dışlanmasına neden oluyor. Bir gün geçirdiği bir trafik kazası, ona hızlanma özelliği kazandırınca, Theo yarışların yolunu tutuyor.
Pek çok filmde ve “Cars” ve “Planes” gibi animasyonlarda gördüğümüz: sıradan karakterlerin kendilerinden beklenmeyeni gerçekleştirip başarılı olmasını konu alan hikaye izleğini “Turbo” da takip ediyor. Çocuklara hitap eden animasyonla ilgili yurt dışında çıkan eleştiriler de, filmin tahmin edilebilir ancak iç ısıtan bir yapım olduğunu vurguluyor. Yönetmen David Soren ise çeşitli animasyon ekiplerinde yer aldıktan sonra ilk filmi “Turbo”yu yönetmiş bir isim. 3D seçeneğiyle vizyona giren filmin Türkçe seslendirme kadrosunda Ali Hekimoğlu, Murat Aydın ve Kadir Çermik yer alıyor.
Neva
Roman uyarlaması
Ilgın Olut’un aynı adlı romanı “Neva”dan Can Arca ve Birkan Uz’un yönetimiyle uyarlanan film, unutulmayan bir aşkı konu alıyor. Filmin başrollerinde yer alan isimler ise Başak Parlak ve Şükrü Özyıldız... Bu iki isme yan rollerde Bedia Ener, Levent Özdilek ve Nergis Kumbasar eşlik ediyor.
Şeytan-ı Racim
Yerli korku
Yerli korku filmi “Şeytan-ı Racim”de Emrah ve Salih adlı iki ev arkadaşından Salih, cinleri kendi emrine amade etmek için ayinler yapar. Bu yüzden Emrah da kendisini korkunç olayların hedefinde bulur. 2010’da “3 Harfliler: Marid” adlı bir korku filmi çeken Arkın Aktaç’ın yönettiği filmde Uğur Güneş ve Ertunç Uygun rol alıyor.
Möbius
Üç önemli oyuncu bir arada
Gerilim türündeki “Möbius”, Avrupa sinemasının üç önemli oyuncusunu başrollerde bir araya getiriyor: “Artist”teki performansıyla Oscar kazanan Fransız aktör
Jean Dujardin, bir süredir sinemada yeterince sık göremediğimiz İngiliz aktör Tim Roth ve Belçikalı aktris Cecile De France.
Eric Rochant’ın yönettiği film, Rus gizli servisinde çalışan ajan Gregory’nin (Dujardin) bir görevde finans uzmanı Alice’e (Cecile De France) âşık olup profesyonel kuralları çiğnemesiyle başlıyor. Alice’in bir gangsterle (Roth) ilişkisinin olması işleri karıştırıyor.
Bu Nasıl Aile!
Herkes aile olabilir
Başrollerini Jennifer Aniston, Jason Sudeiki, Emma Roberts ve Kenny Rossmore’un paylaştığı “Bu Nasıl Aile! / We’re the Millers”, Meksika’dan ABD’ye uyuşturucu kaçırmak için aile gibi davranarak giren striptizci (Aniston), uyuşturucu kaçakçısı (Sudeiki), evsiz kız (Roberts) ve sıradan bir çocuğun etrafında dönüyor.
Film mizah olarak zaman zaman ana akım sinemada pek karşımıza çıkmayan noktalara gidiyor. Ancak bütün bu tür espri ve sahneler filmin başta dalga geçerek başladığı ailenin önemini kanıtlamaya giden yolda ilerliyor. Dolayısıyla toplumsal kurallara uygun yaşamayan dörtlünün ehlileşme yolundaki ufak çıkıntılıkları olarak kalıyorlar. Filmin diğer bir sorunu da uzun süresini kaldıracak ritmi tutturamaması...
Arınma Gecesi
Şiddet dolu gece
James DeMonaco’nun yönettiği korku türündeki “Arınma Gecesi / The Purge”de toplumun şiddet arzusunu bastırmak için ayda bir gerçekleşen, cinayete varıncaya kadar her şeyin serbest olduğu “arınma gecesi” adlı bir uygulama var. Ama zenginler isterlerse güvenlik sistemleriyle kendilerini koruyabiliyor. Zengin James Sandin (Ethan Hawke) ve ailesi, sakin bir “arınma gecesi” geçirirken, küçük oğullarının yaralanmış siyahi bir adamı öldürülmekten kurtarıp eve almasının ardından onlar da bu sistemin dışında kalamıyor.