Julianne Moore’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar getirmesine kesin gözüyle bakılan “Unutma Beni”, sadece onun performansına sırtını yaslayan bir film
Julianne Moore “Unutma Beni / Still Alice”te üç çocuğa, mutlu bir evliliğe sahip, dil konusunda çalışan profesör Alice Howland’ı canlandırıyor. Moore’a Altın Küre ödülü getiren ve Oscar’ı da kazandırması kesin gibi duran bu rolde ufak ufak hatırlama problemleri yaşayan Alice, doktora gittiğinde genç yaşta yakalandığı alzheimer ortaya çıkıyor. Dil profesörü olmasının yaman çelişkisiyle kelimeleri unutmaya başlıyor. Kendisine telefonunda hatırlatmalar koyuyor, her gün belli soruları yanıtlıyor. Hastalık acımasızca ilerken aile fertleri filmde kendilerine ayrılan kısıtlı sürede tepki vermeye çalışıyor: Büyük kızı annesine karşı sinirli bir tutum takınırken; tiyatrocu, sorunlu küçük kızı Lydia, beklenmedik şekilde annesinin yanında olmak için elinden geleni yapıyor. Kocası John ise daha çok para kazanmak için başka bir şehre taşınmak gibi işlerin peşinde koşuşturuyor.
Lisa Genova’nın çok satan romanından uyarlanan filmin hikayesi, acıklı konuşma sahnesi, serseri evladın anneye yakın figür olması gibi akla gelen her klişeyi kullanıyor. Sinema dili ve anlatımı ise ortalama bir televizyon dizisinden daha fazla kafa yorulmuş veya çaba harcanmış izlenimi vermiyor.
“Unutma Beni / Stıll Alıce”
Yön.: Richard Glatzer, Wash Westmoreland
Oyn.: Julianne Moore (Alice Howland), Kate Bosworth (Anna Howland-Jones), Alec Baldwin (John Howland), Kristen Stewart (Lydia Howland)
Sen.: Richard Glatzer, Wash Westmoreland (Lisa Genova’nın romanından) Gör.: Denis Lenoir
Müz.: Ilan Eshkeri
Derinliği yok
Elbette bu TV dramı atmosferi içinde filmin merkezindeki Alice performansına geniş bir alan açılmış durumda. Başka bir seçenek de yok çünkü ortada genç yaşta alzheimer’a yakalanmış, acı çeken, mücadele veren ve hafızasını kaybeden bir kadın rolü var ve elbette Julianne Moore düzeyinde bir oyuncu açısından parlamak için müthiş bir fırsat. Bu fırsatı kullanan Moore, filmi tek başına izlenir kılıyor. Ancak tek bir performans yeterli mi, tartışılır. Dolayısıyla “Unutma Beni”, 2003 yapımı Kanada filmi “Barbarların İstilası” gibi dünyaya veda eden bir profesörün hem kendisinin hem yakınlarının hikayelerine yer ayıran ve bunu yaparken bir derinliğe erişebilen bir film değil.
Haftanın diğerleri
l Şehirlere aşk mektubu niteliği taşıyan çok yönetmenli filmlere “New York, I Love You” ve “Paris, Je t’aime”den alışığız. “Seni Seviyorum Rio / Rio Eu Te Amo” ile şimdi sıra Rio de Janeiro’da. Brezilya’daki bu önemli şehri, 10 yönetmenin çektiği kısa filmlerle izlemek isteyenlere hitap ediyor.
l Gösterime giren beş yerli filmden biri komedi türündeki, Volkan Özgümüş’ün yönettiği “Yav He He”. Doğu’da bir köyde geçen film, iki kardeşin maceralarını konu alıyor... Trajikomedi sularında yüzen Yasin Korkmaz’ın yönettiği “Netekim Karakolu”, 12 Eylül döneminde başları derde giren amatör sinemacılarla ilgili.
l Haftanın yerli korkusu, Ersen Denk’in yönettiği “Katran”. Başrollerinde Wilma Elles ve Cihan Toraman’ın olduğu film, özetle bir lanetli ev öyküsü etrafında dönüyor... Celal Çimen’in yönettiği “Kod Adı:
K. O. Z.”, Türkiye’nin son dönemdeki politik gelişmelerini kurmaca türü içinde ele alıyor... Ertan Velimatti Alagöz’ün yönettiği “İçimdeki Balık” ise sorunlu bir deniz biyoloğunun aşkı bulmasıyla ilgili.
Fenomen roman sinemada
Öğrenci Anastasia ve söyleşiye gittiği çekici işadamı Christian Grey arasındaki erotik maceralara odaklanan “Grinin Elli Tonu / Fifty Shades of Grey” adlı roman, dünyada milyonlarca kopya sattıktan sonra sinema perdesinin yolunu da tutmuştu. John Lennon’ın çocukluğuna odaklanan “Nowhere Boy”un yönetmeni Sam Taylor Johnson, yönetmen koltuğunda ve E.L. James’in çok satanını aynı adla sinema aktarıyor. Merkezindeki çifti Jamie Dornan ve Dakota Johnson’ın canlandırdığı film, ilk gösterimlerinde eleştirmenlerden övgüler almadı. Ancak karşımızdakinin eleştiri geçirmeyen bir popüler fenomen olacağını ve kitabı okuyanların sinemanın yolunu tutacaklarını öngörmek mümkün.