Yunan sinemasının harika çocuğuyken Amerika’ya transfer olan Yorgos Lanthimos, ilk İngilizce filmi “The Lobster”da eşsiz kalanların hayvana dönüştüğü bir distopya kuruyor
Genç Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, üçüncü filmi, karanlık, mesafeli ve esprili “Dogtooth”la (2009) sinema dünyasına çok az yönetmene nasip olacak parlaklıkta bir giriş yaptı. Etrafında yer alan Athina Rachel Tsangari ve Efthymis Filippou gibi sinemacılarla birlikte krizdeki Avrupa’nın alaycı çocukları olarak festival izleyicilerini distopik hikayelerle mest etti. Derken Yunanistan’da işler sinemacılar için de zorlaşınca, bu ekipten İngilizce film çeken ilk sinemacı Yorgos Lanthimos oldu ve bu yıl Cannes’da yarışan “The Lobster”ı çekti. Festivalden Jüri Özel Ödülü alması bir yana asıl değerli yönü, Colin Farrell ve Rachel Weisz’ın aralarında olduğu yıldız oyuncuların varlığına rağmen Lanthimos’un sevilen karanlık alaycılığını koruyabilmesi oldu.
İlk bölümü çok eğlenceli
Filmin distopik hikayesi şöyle: Ayrılık veya ölüm, bir nedenden dolayı eşini kaybeden insanlar, bir tatil köyüne alınıyor. 45 gün içinde buradaki diğer yalnız insanlar arasından kendilerine bir eş bulamayanlar, seçtikleri bir hayvana dönüştürülüp ormana bırakılıyor. Biz, Colin Farrell’ın canlandırdığı karakterin eş bulma çabalarını takip ederken, ormanda eş bulmanın yasak olduğu bekarlardan oluşan bir direniş gücünün yaşadığını da keşfediyoruz.
Filmin özellikle tatil köyünde geçen ilk yarısı, eş bulmanın zorunluluk haline getirildiği kültürü alaya alan zekice diyalogların, kadraj içi mizahla birleştiği eğlenceli ve sivri dilli bir seyirlik. Ormanla başlayan ikinci yarıda film, gücünü belli bir oranda yitirip malzemesini tüketmiş izlenimi veriyor. İkinci bölümdeki kan kaybı “The Lobster”ın orijinal, akılda kalıcı bütününü değiştirmiyor. “The Lobster”, Lanthimos’un işleri büyütünce stili kaybeden yönetmenlerden biri olmayacağını gösteriyor. Bu da takipçileri için iyi haber.
“The Lobster”
Yön.: Yorgos Lanthimos Oyn.: Colin Farrell, Rachel Weisz, John C. Reilly, Lea Seydoux, Ben Whishaw Sen.: Yorgos Lanthimos, Efthymis Filippou Gör.: Thimios Bakatakis
YENİDEN SÖRFÇÜLER
-1991 yapımı, başrollerini Patrick Swayze ve Keanu Reeves’in paylaştığı aksiyon “Point Break”in de yeniden çekilme zamanının geldiğine karar veren Hollywood, aynı isimli filmi karşımıza çıkarıyor. Ericson Core’un yönettiği filmde Edgar Ramirez ve Luke Bracey başrolleri paylaşıyor. Film, öncülü gibi genç bir FBI ajanının sporculardan oluşan suç çetesinin içine sızmasıyla başlayan olaylardan aksiyon çıkarıyor.
TÜRK-JAPON DOSTLUĞU
-Mitsutoshi Tanaka’nın yönettiği ilk Türkiye-Japonya ortak yapımı film “Ertuğrul 1890”, iki ülke arasındaki dostluk hikayesini iki farklı öyküyle anlatıyor: 1887 yılında Osmanlı fırkateyni Ertuğrul’un Japonya’da batması karşısında Japonların gösterdiği dostluk ve Turgut Özal döneminde Türkiye’nin Japonya’ya yaptığı bir jest filmin ana mevzuları. Filmin oyuncu kadrosunda Seiyou Uchino, Kenan Ece, Shioli Kutsuna ve Alican Yücesoy var.
İKİ GENCİN AŞKI
-Bu hafta gösterime giren tek yerli film Ali Bilgin’in yönettiği, başrollerini ise Çağatay Ulusoy ve Leyla Lydia Tuğutlu’nun paylaştığı “Delibal”. Film, birbirlerine âşık olan iki genci konu ediniyor.
YILBAŞI İÇİN
-Barselona’da bir yılbaşı gecesi geçen aşk hikayelerine odaklanan “Barselona’da Bir Yılbaşı Gecesi / Barcelona, Nit D’hivern”, İspanya yapımı, Dani de la Orden’in yönettiği, yılın sevgililer, anneler-babalar günleri filmlerinden.
CANNES’I KAPADI
-Bu yılki Cannes Film Festivali’nin kapanış filmi “Buz ve Gökyüzü / La Glace et le Ciel”, Luc Jacquet’ın yönettiği ve küresel ısınmaya odaklanan bir belgesel. Film 1957 ve 1965 arasında Antarktika’da araştırmalar yapan ve küresel ısınmayı ortaya çıkaran bilim insanı Claude Lorius’i ele alıyor.
DVD
HAFTANIN YENİSİ
“LABİRENT: ALEV DENEYLERİ / MAZE RUNNER: THE SCORCH TRIALS”
Genç yetişkinlere hitap eden serilerin eli yüzü düzgünlerinden “Labirent”in ikinci halkası, serinin takipçileri için.