Türk solunun önemli şairlerden Arkadaş Z. Özger’in hikâyesi “Merhaba Canım”la gündemde. Yönetmen Ulaş Tosun, “Onunla ilgili tatmin edici bir çalışma yapılmamasının nedeni kolektif sansür. 50 yıl önce onu ötekileştiren devrimci ve entelektüellerin de dahil olduğu toplumumuzda bugün de onu görmezden gelmeye meyilli bir damar var” diyor.
Ulaş Tosun’un imzasını taşıyan ve İstanbul Film Festivali’nin belgesel yarışmasında yer alan “Merhaba Canım” bugün çevrimiçi olarak gösterime açılıyor. “Merhaba Canım”, Türkiye solundan çıkan en yaratıcı şairlerden, 25 yaşındayken hayatını kaybeden Arkadaş Z. Özger hakkında bir portre belgeseli. Devrimci çevreler içinde heteronormatif bakış nedeniyle dışlanan ve çok erken başta beyin kanaması nedeniyle hayatını kaybeden Özger’in az bilinen hikâyesinin peşine düşen ve arkadaşları ile ailesinin tanıklıklarıyla onu anlatan Ulaş Tosun ile filmini konuştuk.
Arkadaş Z. Özger hakkında bir belgesel çekmeye nasıl karar verdiniz?
Arkadaş Z. Özger çocukluk yıllarımdan bestelenen şiirlerinden bildiğim bir isimdi. Bunlardan yola çıkarak kafamda canlandırdığım genel ‘68’li tipolojisinde bir insan vardı fakat 2000’lerde onun “Merhaba Canım” şiirine rastladığımda çok şaşırmıştım. Son 30 yıl içinde yayınlanan edebiyat dergilerinin en az bir tane Arkadaş Z. Özger özel sayısı olmasına rağmen kendisiyle ilgili çok az bilgi yer almaktaydı. O anlatılanlar müzik bestelerine konu olan şiirlerin şairine dair ipuçları vermekteydi ancak aynı zamanda “Merhaba Canım”, “Hüzün Mevsimi” gibi şiirleri yazmış kişiye dair bilgi vermiyordu. Daha fazla tanımak istedim.
Hayatından ölümüne sol içinde bu kadar konuşulan ve hakkında şehir efsaneleri üretilen Özger hakkında bir belgesel çekmenin nasıl zorlukları vardı?
Başladığımız noktada kulaktan kulağa fısıldanan eksik, yanlış bilgiler ve sadece birkaç fotoğrafı olan flu bir portre vardı. Bu konunun üç temel zorluğu var. Birincisi ölümünün üzerinden 50 yıl geçmiş. O tanıyanlar bugün çok az şey hatırlıyorlar. Aynı zamanda ‘70’li yıllardan bugüne çok az belge ve görüntü ulaşmış durumda. Ancak Arkadaş Z. Özger biyografisiyle ilgili bugüne kadar tatmin edici bir çalışma yapılmamasının nedeni bence kolektif sansür. Yani şair yarım asır önce “Merhaba Canım” adlı şiiri yayınlattığında onu ötekileştiren devrimci ve entelektüellerin de dahil olduğu toplumumuzda bugün de “Merhaba Canım”ı görmezden gelmeye meyilli bir damar var. Diğer taraftan geçen zaman içinde farklılara karşı olan yaklaşımda yol almış bir kültür ve bireyler de söz konusu. Başta şairin kardeşi Şükran Tekin Hanım’ın arşivi olmak üzere çeşitli kaynaklardan hatıralar, fotoğraflar ve belgeler bulabildik. Yeni isimlere ulaşmamızda başta Sina Akyol ve belgesele katılan her anlatıcının yanı sıra, yayıncılarının ve mülkiye mezunu akademisyenlerin desteğini gördük. Son zorluk ise bugünün değerleri ile geçmişi yargılama hatasına düşmekti. Biz olabildiğince yargıdan uzak bir dil kullanmaya çalıştık.
Devrimci ve Türkiye solu içinde heteronormatizmin dışında kaldığı için dışlanan bir şair olmasını bugünden bakınca siz nasıl görüyorsunuz?
Arkadaş Z. Özger kendisiyle ve toplumla yüzleşme cesaretini gösterdi. Bu yüzleşmenin tüm sancılarını, anlaşılması ancak bugünlerde mümkün olan bir dille şiirleştirdi. Benim için devrimcidir ve her gerçek devrimci gibi hayatı ağır bir bedele dönüşmüştür. Arkadaş’ı tanımak, ona dost olmaya çalışmak bugün bile zorlayıcıydı. Ulaşmaya çalıştığımız kişilerden birçoğu samimiyetle tanıdıkları insanı anlatırken, hakaret eden ve hatta diğer konuşmacıları susmaya zorlamaya çalışan birkaç kişi oldu ve Arkadaş’ın yalnızlığını daha iyi kavradık. Tabuların belirginleştiği zamanlarda şiirleriyle bize yol gösterdi.
Bugünden bakınca şiirinin nasıl bir yerde olduğunu düşünüyorsunuz?
Arkadaş, o yıllardaki baskın toplumcu gerçekçi diye adlandırılan edebiyat akımının en güçlü olduğu üniversite çevrelerinde bambaşka bir dil ve imgeler yaratan bir insan. Yaşadığı dönemde bazı şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmakta ancak doğru yolu bulması için şans verilen ve dönüştürülmesi gereken biri olarak konumlandırılmakta. Oysa bugün Arkadaş Z. Özger’in şiirleri farklı yayınevleri tarafından 15. baskıyı yaptı. İlgi 2000’lerden sonra büyüyerek artmakta. Bugün içine sıkıştırıldıkları dünyada kendilerine yol arayan nesillere Arkadaş Z. Özger eşlik etmekte.
Filminizin İstanbul Film Festivali’nde yer alması üzerine ne söylemek istersiniz?
“Merhaba Canım”ın İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek olması çok iyi bir başlangıç oldu. Belgeseli sadece Arkadaş’ın okurlarının küçük destekleri ve kendi olanaklarımızla tamamladık. Diğer taraftan anlatıcıların sağlık durumları, sansür, otosansür, hafıza, resmi tarih, pandemi gibi birçok olgu hep karşımızda oldu. Belgesel bittiğinde festivallerden ilgi görmesi kadar hiçbir yerde gösterime girememesine de hazır olmaya çalıştık. Her koşulda bu işe emek veren herkes için söyleyebilirim, biz Arkadaş Z. Özger’le tanıştığımıza çok memnun olduk.
‘Başını göğsüme yasla, gövdemde taşıyayım seni’
Belgeselinizin alt başlığı “gecikmiş bir tanışma için”. Siz, Türkiye edebiyatındaki yerinin “geç bir tanışma” olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Arkadaş’ın TV dizilerinde bile kullanılan ve bir çok tanınmış isim tarafından da bestelenen “Başını göğsüme yasla, gövdemde taşıyayım seni” dizeleriyle devam eden bir şiiri var. Aşkla, dostluğu ve yoldaşlığı aynılaştıran bu dil artık yavaş yavaş anlaşılabiliyor ancak öncesinde kimse buna hazır değilmiş. Bence günümüz okuru onu daha iyi anlıyor. Dünyada James Baldwin gibi örneklerin hemen ardı sıra ortaya çıkmış fakat Türkiye’de yeni mümkün olan bir okuma-anlama ilişkisini barındırıyor bu gecikmiş tanışma.