Aksiyon yıldızları geçidi “Cehennem Melekleri”nde kadro genişliyor ve genç bir ekip eskilere katılıyor. Ancak bu geniş kadronun iyi sonuçlar verdiği söylenemez
Sylvester Stallone’un, kendisinin de aralarında olduğu aksiyon filmi yıldızlarına saygı duruşu niteliğindeki serisi, “Cehennem Melekleri 3 / The Expendables 3”te kadrosuna yeni isimler katarak devam ediyor. Bütçesini katbekat aşan gişe hasılatı sürdükçe de bir gün her aksiyon adamı “Cehennem Melekleri”nde rol alacak gibi görünüyor. Bu filmin başlıca yeni isimleri kötü adam rolündeki Mel Gibson, Stallone’nin ekibiyle birlikte savaşan CIA ajanını canlandıran Harrison Ford, hapisten kurtarılan ve ekibe katılan Wesley Snipes ve geveze İspanyol rolündeki Antonio Banderas şeklinde sıralanıyor. Bir de Variety dergisi eleştirmeninin “kalça protezi” olarak tanımladığı genç ekip var, bilgisayarlarla filan eski tüfeklere yardımcı oluyorlar.
Stallone ve cehennem melekleri, rutin bir işte Stallone’un öldürdüğünü sandığı azılı kötü Stonebanks’i (Mel Gibson) görüyorlar. Afrika’daki diktatörlere silah satan bu ahlaksızın peşine düşüyorlar ama Stallone işin tehlikesini düşünüp sevgili eski ekibini kovuyor. Onlar sürekli Stallone’a katılmak için ısrar ediyor, bu arada gençlerden yeni bir ekip bulunuyor ki onları seçme süreci filmin ortasında anlamsız bir blok olarak aksiyon formüllerine de uymuyor.
Serinin en zayıf halkası
Eski-yeni, önemli-önemsiz pek çok oyuncunun boy gösterdiği anlamsız bir oyuncu kadrosuna dönüşen serinin yeni filmi öncekileri bile aratıyor.
İki saati aşan süresi, her anı tahmin edilebilir hikayesi, yeni gençlerle bazı anlarda “Görevimiz Tehlike”ye dönüşüp 1980’ler ruhundan uzaklaşması, zaten matah olmayan serinin en zayıf halkasıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergeleri. Galiba filmde Arnold Schwarzenegger’in dediği gibi “Emeklilik vakti geldi”. Oyuncular için olmasa da seri için...
“Cehennem Melekleri 3 / The Expendables 3”
Yön.: Patrick Hughes
Oyn.: Sylvester Stallone (Barney Ross), Jason Statham (Lee Christmas), Harrison Ford (Drummer), Arnold Schwarzenegger (Trench), Mel Gibson (Stonebanks), Wesley Snipes (Doc), Dolph Lundgren (Gunner), Antonio Banderas (İspanyol) Sen.: Sylvester Stallone, Creighton Rothenberger, Katrin Benedikt Gör.: Peter Menzies Jr.
Müz.: Brian Tyler
Diğerleri
Bu hafta gösterime giren çocuk filmlerinden biri animasyon müzikal türündeki “Barbie ve Sihirli Dünyası / Barbie and the Secret Door”. Derin adlı çekingen bir prenses olan Barbie, gizli bir kapı keşfedince hayatı değişiyor.
Çocuklara yönelik diğer film ise İspanya yapımı animasyon “Kahraman Şövalye Justin / Justin and the Knights of Valour”. Manuel Sicilia’nın yönettiği film, şövalye olan genç bir çocuğun hikayesini anlatıyor.
Bu yılki Sundance Film Festivali’nde gösterilen ve iyi eleştiriler alan korku filmi “Karabasan / The Babadook”, bir oğlu olan, kocasını kaybetmiş bir kadını merkeze alıyor. Çocuğunun gördüğünü söylediği canavarı zamanla görmeye başlayan annenin dehşet dolu hikayesinin yönetmeni Jennifer Kent; başrolde ise Essie Davis var.
Fransa’nın sorunlu yıldızı
Bu yıl, En İyi Film de dahil beş dalda Fransız sinemasının önemli ödülü Cesar kazanan “Ben, Kendim ve Annem / Les Garçons et Guillaume, a Table!” ele aldığı zor konuyu komedi türünde işlerken gerekli özeni göstermeyen bir yapım. Comedie-Française tayfasından Guillaume Gallienne, filmde yönetmenlik ve senaristliğin yanı sıra iki başrolü de üstleniyor, hem ana karakter Guillaume’u hem de annesini canlandırıyor. Film ailesi, özellikle de annesi tarafından gay gibi davranılıp öyle yetiştirilen ama heteroseksüel kimliğini bulan bir adamla ilgili. Güya kalıpları altüst eden hikayesiyle durumu yeterince açıklamıyor ve bütün muhafazakar filmlerin anneyi suçlayıp kenara çekilme eğiliminden muzdarip.
Bu kadar hassas bir konuda heteroseksüellerin dramını işleme vakti geldi mi sorusu da önemli elbette ve cevap muhtemelen hayır. Bunlar bir yana film, türü olan komedide de başarılı veya sempatik değil.