Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prenses Diana’nın kalp cerrahı Hasnat Khan’la yaşadığı aşkı konu alan “Diana”, senaryosu başta olmak üzere sorunlu bir film

Yılın en heyecanla beklenen filmlerinden “Diana”nın İngiltere’deki prömiyerinden yayılan hayal kırıklığı dalgaları buraya da ulaştı. Kate Snell’in “Diana’nın Son Aşkı” (Diana: Her Last Love) adlı kitabından uyarlanan film, Olivier Hirschbiegel (“Çöküş / Downfall”, “Deney / Das Experiment”) gibi bir yönetmenin, Naomi Watts gibi güçlü performanslar verebilen bir aktrisin varlığına rağmen biyografi filmleri listesinin en altlarına aday.
Diana’nın Prens Charles’la henüz boşanmadığı ama ayrı yaşadığı dönemde başlayan filmin ana ekseni Prenses’in kalp cerrahı Dr. Hasnat Khan’la tanışmasıyla kuruluyor. Ardından onu bir ilişkiye ikna edebilmek için peruk takan, aşk acısıyla parklarda çıplak ayak koşup hemen ardından piyano çalan, onu kıskandırmak için paparazzilere yakalanan, bazı yardım etkinliklerine bile Khan’ı etkilemek için katılan bir Diana izliyoruz. Doktor ise filmde defalarca tekrarlandığı tanımla “dünyanın en ünlü kadını”nı çok seviyor ama onun ünü yüzünden mesleğine devam edemeyeceğini düşünüp iniş çıkışlar yaşıyor.

Nevrotik bir kadın
Pembe dizi havasını bir an bile terk etmeyen film, Diana’yı bütün kararlarını “aşkını bulmak ve korumak” için veren, nevrotik bir kadın olarak sunuyor ki bu sunumun Diana hayranlarını, daha genel söylersek de kadın temsillerine önem veren izleyicileri pek memnun etmeyeceği ortada. Buna tüm karakterlerin ve Diana’nın “Rüyamda düşüyordum; önemli olan beni kimin ittiği değil, birinin tutup tutamayacağı...”, “İnsanlara yardımcı olmak istiyorum” gibi beylik repliklerle konuşması da eklenince, ortaya başarısız bir biyografi çıkıyor.
Diana’nın son aşkı malzemesinden hareketle oluşturulmuş, tiyatro yazarı Stephen Jeffreys tarafından kaleme alınmış çiğ senaryo karşısında, yönetmen Hirschbiegel’in kararları veya Naomi Watts’ın performansı pek de önemli değil ama filme çok olumlu etki yaptıkları da söylenemez.

Haberin Devamı

“Diana”
Yön.: Oliver Hirschbiegel
Oyn.: Naomi Watts (Prenses Diana), Naveen Andrews (Dr. Hasnat Khan), Douglas Hodge (Paul Burrell), Geraldine James (Oonagh Toffolo) Sen.: Stephen Jeffreys (Kate Snell’in kitabından uyarlama) Gör.: Rainer Klausmann
Müz.: Keefus Ciancia, David Holmes

Haberin Devamı

Zafere Hücum

Formula pistindeki büyük rekabet

Yönetmen Ron Howard, 2008 yapımı dramı “Frost / Nixon”da, 1970’lerin ünlü söyleşilerinden birini konu alıyordu: Watergate skandalının ardından ilk röportajını verecek Richard Nixon ve
bu fırsatı tarihe geçecek bir söyleşi için kullanmak isteyen, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz gazeteci David Frost, söyleşide karşı karşıya geliyor ve bir taktik savaşı başlıyordu. Yeni filmi “Zafere Hücum / Rush”ta da benzer bir izlek var ve aynı dönemde geçiyor ama bu kez karşı karşıya gelen iki erkek 1970’lerin Formula pilotları Niki Lauda (Daniel Brühl) ve James Hunt (Chris Hemsworth).
Bu iki rakibin zengin ve imtiyazlı ailelerini reddederek Formula pilotu olmaları dışında hiçbir ortak noktaları yok. Niki Lauda pragmatik, sürekli risk hesaplayan, mesafeli, tam bir strateji uzmanı ve hislerini kendisine saklıyor. James Hunt ise kafasına göre yaşayan, kadın avcısı, içkileri, partileri seven bir adam; yarış pilotluğuna tutkun ve yetenekli. Kariyerlerinin başında tanışan ve birbirine diş bileyen bu iki yetenekli pilot, 1976’daki Formula 1 sezonunda dünya birinciliği için kıyasıya bir yarışa girerler.
“Zafere Hücum” ilk bakışta bir spor filmi olsa da filmin karakter çatışmasının kuvvetli olması, Hemsworth’un ve özellikle Brühl’ün performansları, filmi sadece bir spor filmi olmaktan çıkarıyor. “Frost / Nixon”ın da senaryosunda imzası bulunan Peter Morgan, iki pilotun birbirlerine duydukları hırsı ve rekabetlerini kendilerine zarar verme noktasına taşımadaki dinamikleri işliyor. Nefretin de ayakta kalmak için ne kadar büyük bir güç olduğunu vurgulayan bir senaryo sunuyor. Sonuç itibariyle “Zafere Hücum”, yönetmenlikten oyunculuklarına
ve senaryosuna ilk bakışta görünen spor filminden çok daha fazlasını sunan, kaliteli bir ticari film.

Haberin Devamı

Madımak belgeseli
Soner Yalçın’ın yönettiği, geçen yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni açan belgesel “Menekşe’den Önce”, Sivas Madımak Katliamı’nı konu alıyor. Film, katliamdan sonra doğan Menekşe’nin Madımak’ta hayatını kaybeden kardeşlerinin hikayesini öğrenmesi izleğini takip ediyor.
Seçilen bu izlek, çekilen acılara odaklanıyor ve izleyiciyi yaşanan vahşetin kan donduruculuğuyla
yüz yüze bırakıyor.

Vampir aile
Wolfgang Groos’un yönettiği Alman yapımı “Vampir Kız Kardeşler / Die Vampirschwestern”, Franziska Gehm’in aynı adlı romanının uyarlaması. Aile komedisi türündeki film, Transilvanya’dan Almanya’ya taşınan vampir bir aile hakkında.

Alex Cross’la üçüncü buluşma
“Alex Cross”, yazar James Patterson’ın karakteri psikolog ve müfettiş Alex Cross’un “Kiss the Girls” (1997) ve “Along Came a Spider”dan (2001) sonra üçüncü
beyaz perde macerası. “Stealth” ve “The Skulls” gibi filmlerde imzası bulunan Rob Cohen’in yönettiği filmde, Tyler Perry tarafından canlandırılan Alex Cross, işkence ve acı konusunda saplantılı bir seri
katilin peşine düşüyor.

Çocuklar için...
Peru yapımı animasyon “Minik Kahramanlar Macera Peşinde / The Illusionauts”, işler karışınca dünyayı kurtarma görevini üstlenen dört çocuğa odaklanan, çocuklara hitap eden bir animasyon.

Meryem

Bekleyen bir kadın

İlk filmi “Mommo” ile dikkat çeken Atalay Taşdiken, yeni filmi “Meryem”de kamerasını yine taşraya yerleştiriyor. Ancak “Mommo”da yalnız çocuklara odaklanırken, bu filmde yalnız bir kadın söz konusu. Kocası düğünlerinden altı gün sonra kendisini yanına aldıracağını söyleyerek İstanbul’a giden Meryem (Zeynep Çamcı), kayınpederi ve kayınvalidesiyle yaşar ve evin bütün işlerini yapar. Askerden psikolojisi bozuk gelen bir genç (İsmail Hacıoğlu) ona âşıktır ve sürekli takip etmektedir.
Filmde gelenekler içerisinde köşeye sıkışmış pek çok kadından birinin hikayesini anlatmak gibi iyi bir niyet olsa da, film senaryo, oyunculuk ve akışta tekliyor. “Meryem” bu yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ulusal yarışmada yer alacak.