“Karayip Korsanları” serisinin yönetmeni Gore Verbinski ve en önemli kozu Johnny Depp, bu kez “Maskeli Süvari”de bir aradalar
Ticari sinemanın gişe canavarlarından “Karayip Korsanları / Pirates of the Caribbean”ın yönetmeni Gore Verbinski, yeni filmiyle bit pazarına nur yağdırıyor. “Maskeli Süvari / The Lone Ranger”, 1950’lerin Amerikan kültür ikonlarından Maskeli Süvari karakterinin 30 yıldan sonraki ilk beyazperde macerası...
19’uncu yüzyıl sonlarında Vahşi Batı’da geçen filmde hukukçu John Reid, silahlara karşıdır, adalete inanır. Azılı kanun kaçağı Butch Cavendish, idamına götürüldüğü trenden çetesi tarafından kaçırılır. Bu sırada onu tutuklamaya çalışan John Reid’in yolu tuhaf Kızılderili Tonto ile kesişir. Büyüdüğü kasabaya vardıklarında, kanun adamı abisi Dan’le birlikte Butch’ın peşine düşen John, yaşanan gelişmelerin ardından Tonto ile bir ikili olur ve “maskeli süvari” karakteri doğar. Macera ilerledikçe John Reid’in adalete inancı sürekli sarsılacaktır.
Ticari formüller her zaman tutmuyor
İlk bakışta bile Verbinski’nin bu western komedisinde yeni bir “Karayip Korsanları” yaratma çabası anlaşılıyor. Depp yine eksantrik komik rolünde. Maskeli süvari ve abisinin karısı arasındaki romantizm akla “Karayip Korsanları”nın Orlando Bloom ve Keira Knightley ikilisini getiriyor. Aynı “korsanlar”da olduğu gibi türler birbirine karışıyor. Aksiyon ve komedi ağırlıkta ama bu kez baş köşede western var. Ancak ortada “Karayip Korsanları”ndaki gibi derli toplu bir ticari film çıkmıyor. Hızla akıp giden “Maskeli Süvari”, malzeme bolluğuyla başa çıkamıyor, yorucu ve baş döndürücü bir tempoyla ilerliyor. Türler arasındaki geçişlerin dikiş izleri belli. Bir katliam sahnesini bir komedi anı takip ediyor. Ne hissedeceğinizi şaşırıyorsunuz. Seri olarak düşünüldüğü belli olan film, 2.5 saatlik süresinin hakkını veremiyor. Verbinski ve ekibi ticari formüllerin her zaman tutmadığını kanıtlıyor.
“Maskeli Süvari / The Lone Ranger”
Yön.: Gore Verbinski
Oyn.: Johnny Depp (Tonto), Armie Hammer (John Reid), William Fichtner (Butch Cavendish), Tom Wilkinson (Cole), Ruth Wilson (Rebecca Reid), Helena Bonham Carter (Red Harrington), James
Badge Dale (Dan Reid)
Sen.: Justin Haythe, Ted Elliott, Terry Rossio Gör.: Bojan Bazelli Müz.: Hans Zimmer
ACİL ARAMA
Operatör can pazarında
Amerika’da sürpriz bir gişe başarısı elde eden gerilim filmi “Acil Arama / The Call”da acil yardım hattında çalışan Jordan’ın (Halle Berry) etrafında dönen bir hikaye anlatılıyor. Tecrübeli bir operatör olan Jordan’a gelen telefonlardan birinde bir genç kız arayıp yardım istiyor ancak Jordan kızı evine giren katilden kurtaramıyor. Benzer bir telefon daha geldiğinde Jordan bu kızı kurtarabilmek için de kendi hayatını bile tehlikeye atıyor.
Christian Bale’ın bir deri bir kemik halde vicdanıyla hesaplaştığı “Makinist / The Machinist”in (2004) yönetmeni Brad Anderson’un yönettiği “Acil Arama”, Amerikalı eleştirmenlerden özellikle ilk yarısındaki gerilimin başarısıyla övgü topladı ve Amerika gişesinde 51 milyon dolar gibi azımsanamayacak bir hasılat elde etti.
NEW YORK’TA 2 GÜN
Paris’in ardından sıra New York’ta
Avrupa sinemasının başarılı oyuncularından Julie Delpy, arada sırada oturmayı ihmal etmediği yönetmen koltuğunda en sevimli işine 2007 yapımı komedi filmi “2 Days in Paris / Paris’te 2 Gün”le imza attı. Delpy’nin canlandırdığı Marion, Amerikalı sevgilisi Jack ile Paris’teki ailesinin yanında iki gün geçiriyor, film kültürlerarası farklılık üzerine esprilerle mizah yapıyordu. Bu filmin devamı niteliğindeki “New York’ta 2 Gün / Two Days in New York”ta Marion’ın Jack’ten ayrıldığını ve Chris Rock’ın canlandırdığı Mingus’la Manhattan’da yaşamaya başladığını öğreniyoruz. Marion’un sağı solu belli olmayan babası, sorun çıkaran kız kardeşi Rose (Alexia Landeau) ve Rose’un sevgilisi Manu (Alexandre Nahon) kızları Marion’u ziyarete geldiklerinde bir kez daha Amerikan-Fransız kültür çatışmasına yer açılıyor.
Film, nevrotik Marion’la belli ki Woody Allen tarzına öykünen bir açılışla başlıyor. Ancak zamanla fiziksel komedi ve yanlış anlaşılmalar silsilesiyle, Allen benzeri zekice espriler geri plana düşüyor ve film “Paris’te 2 Gün”ün tekrarına dönüşüyor. Ancak öncülüyle aynı tadı vermeyen filmde Delpy’nin özellikle final sahnesi başta olmak üzere bazı sahnelerdeki acemi yönetmenliği ise bunca film çekmiş bir yönetmen için gerçekten şaşırtıcı.
SADECE TANRI AFFEDER
Vahşet geçidi
Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn “Pusher” serisinin ardından 2011’de başrolünde Ryan Gosling’in olduğu “Sürücü / Drive”la kült bir aksiyon ortaya çıkardı. Bu yıl Cannes’da yarışan “Sadece Tanrı Affeder / Only God Forgives”de yine Gosling’le bir arada ama bu kez boş bir şiddet gösterisi olmanın ötesine gidemeyen, görüntülerin arkasını hiçbir metinle dolduramayan, basit bir Ödipal öyküyle izleyici karşısında. Uyuşturucu kaçakçılığı yapan Julian (Ryan Gosling) abisinin öldürülmesinin ardından annesi (Kristin Scott Thomas) tarafından intikam almaya zorlanır. Film, Refn’in parlayan yönetmenler arasındaki yeri konusunda alarm çanları anlamına geliyor.
CİNNET
Ormanda arayış
Endonezya yapımı “Cinnet / Modus Anomali”, Joko Anwar’ın yönettiği bir gerilim. Rio Dewanto, Hannah Al Rashid ve Izzati Amara Isman’ın rol aldığı filmde, karısı ve çocuklarıyla tatil yapan bir adamın ailesi bir anda ortadan kaybolur. Adam ormanda onları aramaya başlar.
SÜPERSTAR
Bir anda üne kavuşunca
Geçen yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan “Süperstar / Superstar”, Xavier Giannoli’nin yönettiği şöhret, medya ve insan ilişkileri üzerinden yürüyen bir dram. Kad Merad ve Cécile De France filmin başrollerini paylaşan iki isim olarak dikkat çekiyor.