Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde geçen ve prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yapan “Maddenin Halleri”nin yönetmeni Deniz Tortum’la sağlık alanında gündelik olandan yola çıkan filmini konuştuk
Pandemi sonrasında tüm dünyanın gözü tıbba ve sağlık çalışanlarına dönmüşken Deniz Tortum’un yönettiği belgesel “Maddenin Halleri”, izleyicisini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne davet ediyor. Bu, ameliyathanelerden tıp derslerine, hastanenin geceleyin boşalan koridorlarına uzanan bir gezinti.
Can Eskinazi’yle “Anadolu Turnesi”ni (2018) yöneten, Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan sanal gerçeklik filmi “Selyatağı”na (2018) imza atan Deniz Tortum, “Maddenin Halleri”yle bu ay içinde Antalya Altın Portakal ve İstanbul Film Festivali’nde ulusal belgesel yarışmasında yer alacak. İzleyicisine hastanede gündelik olandan ölüm ile yaşam arasındaki çizgiye uzanan birçok farklı bakış açısını sunan filmi Tortum’la konuştuk.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’yle kurduğunuz ilişkiden bahsedebilir misiniz?
Doğduğum ve babamın meslek hayatı boyunca çalıştığı hastane. Cerrahpaşa etrafında büyümek ilginç bir deneyimdi. Çünkü hastanenin sıkıntılı taraflarına bakmadan gündelik, eğlenceli ve ilginç taraflarını gözlemleme şansınız oluyor. Hastanedeki doktorlarla da çok daha yakın bir ilişki kurup hastaneyi onların gözünden de görebildim. Babamın hastane hakkında nasıl konuştuğu da beni etkiledi. Hastanedeki şakaları ve eğlenceli olayları anlattığı pek çok vakit geçirdik beraber. Küçüklükten itibaren hastaneye çok şenlikli bir gözden bakmış oldum.
Filmin yapısını nasıl kurdunuz, nasıl bir mesafe aldınız?
Gündelik olandan mesela doktor odalarındaki sohbetlerden, ameliyathaneye yani izlemesi daha zor yerlere de giden bir yapısı var filmin. Bu, en başından beri bilinçli bir tercihti. Çünkü hastanede çalışmak ve yaşamak, tüm bunlara benzer bir mesafede yaklaşabilmeyi gerektiriyor. Öğlen tatilinde yemek yiyip sohbet ederken bir anda bir ameliyata giriyorsunuz. Bunları farklı bir şekilde kodlamanız ve normalleştirmeniz gerekiyor ki, gündelik hayatın bir parçası olsun. Film, kadavra sahnesiyle başlıyor. Bu sahne benim için sanki bir tıp öğrencisinin karşılaştığı ilk şok; tıp eğitimine hazırlama anı. Kadavrayla karşılaşma, mesleğin konusu olan insanla, ölümle, hastalıkla karşılaşma demek. Ondan sonra gördüğümüz her şeyin etkisi azalıyor, gündeliğin bir parçası oluyor. Bu da mesleğin bir parçası ve bence güzel bir şey.
Kamera açılışta meraklı bir öğrencinin gözü gibiyken bazı anlarda boş koridorlarda gezinen bir hayalete de dönüşüyor.
Kesinlikle. Dediklerinizin yanı sıra hastane yıkıldıktan sonra bırakılmış bir kamera da oluyor veya hastaneyi tarayan bir lazer tarayıcının peşine de düşüyor. Filmin pek çok farklı öznelliğe bürünen yapısı, filmin başlığıyla örtüşüyor benim için.
Çocukluktan beri tanıdığınız bir mekân üzerine profesyonel olarak çalışınca Cerrahpaşa’yla ilişkiniz değişti mi?
Değişti, Cerrahpaşa’yla önceden kurduğum ilişkiyi hatırlayamıyorum. Şu anki, o ilişki katmanlarının bir bütünü. Bu süreçte hastaneyi daha iyi anladım. Çocukken anladığımı söyleyemem. Gizemli, şenlikli bir yer olarak düşünüyordum, şimdi ise çok insani bir yer olarak bakmaya başladım. Doktorlar, sağlık çalışanları ve tıbbın temsili çok profesyonel: İşlerini bir makine gibi yapmayı becerebilen insanlar gibi. Oysa bir sağlık çalışanının da kendi sorunları, çelişkileri var. İnsanlar yoruluyor, sıkılıyor ve pek çok şeyle mücadele ediyor. Sağlık çalışanları bu insani duyguları yaşayarak mesleklerini icra ediyorlar. Bunu bilip görmenin sağlık alanında çalışmayan insanların, sağlık alanında çalışanlara yaklaşımını değiştirebileceğini ve beklentilerini hafifletebileceğini düşünüyorum.
Sanal gerçeklik (SG), mekânın çok öne çıktığı bir alan. Bu alandaki tecrübeniz, Cerrahpaşa’ya mekânsal bakışınızı ne yönde etkiledi?
SG’de çalışırken farklı görüntü üretme teknolojileriyle de çalışıyordum. Lazer tarayıcıları, üç boyutlu arşivleme teknikleri gibi. Bu sırada röntgenin veya emarın tarihine de bakıyordum. İnsan bedeninin nasıl farklı şekillerde görselleştirildiğini ve bunun bize nasıl farklı bilgiler sunduğunu düşünüyordum. Filmde de bunlar var. Endoskopi aletiyle bir insana bakıp farklı ne görüyorsak, farklı teknolojilerle hastaneye bakıp nasıl farklı şeyler görebiliriz gibi. Şu da var: Bir SG işi yaparken kamera hiçbir sınırlamaya tabi değil. Filmde kameranın doktormuşçasına ameliyatı izlerken o öznellikten kopup bir hayalet gibi koridorlarda uçmaya başlaması; insan öznelliğine hapsolmayışı SG estetiğiyle alakalı.
Filmde uyuyan kedileri veya camdan bir ağacı gördüğümüz anlar var. Bunlar hastaneyi hayatın uzak olduğu, belki daha ruhani denilebilecek bir geçiş mekanına da çeviriyor denebilir mi?
Evet. 15. veya 16. yüzyıla ait eski tıp kitaplarına bakıldığında insan vücudunun içine bakarak evrenin yapısını anlamaya çalışmak; insanın maddesinde evrenin maddesine dair neler görebileceğimiz sorgulamak gelenek gibi. Hastanede bir film çekerken fanilik ve ölümle bir ilişki kuruluyor. Film, bir yerde farklı bir zaman mekan boyutunda daha evrensel bir yerde gezintiye çıkıyor. Tıbbın, hayatın bir bedende başlayıp bedende bittiğine dair bakış açısına karşı filmin önerdiği şey, benim hayatımın senin hayatından bağımsız bir şey olmadığı… Veya benim hayatımın o hastanedeki taşlardan, kedilerden ve ağaçlardan bağımsız bir şey olmadığı. Bilincin çok varlıklı ve tek tek bedenlere hapsolmayan çok daha geniş bir düzlemde yaşayan bir şey olduğu fikri.
İlk gösterim pandemi öncesiydi
Film, pandemi süreciyle tüm bakışın sağlık ve tıbba döndüğü döneme denk geldi. Sizce bu süreç filminize nasıl bir etki yapacak?
Bu, benim de düşündüğüm ama cevaplayamadığım bir soru. Film, ilk gösterimini Rotterdam’da pandemi öncesi yaptı. Mart ayında planlanan ikinci gösterimi bundan iki gün önce New York kapandığı için iptal oldu. Pandemiyle filmin gösterimleri de durmuş oldu. Film, benim için hâlâ aynı. Ancak insanların algısı nasıl değişecek? Bu konuda fikrim yok. Filmde bilinçli olarak tıbbı veya sağlık çalışanlarını gündelikleştiren bir taraf var. Ancak gündeliklik, pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının ve hastane deneyiminin bir parçası olmaktan çıktı. Bu yüzden, buna bakmak daha zor mu olacak diye de düşünmüyor değilim.