Geçen yılki Berlin Film Festivali’nin ana yarışmasında öne çıkan, genç yönetmenlerin imzasını taşıyan iki film Türkiye’de aynı hafta ticari gösterime giriyor: Şili filmi “Gloria” ve büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan “Çocuk Pozu”
Geçen yılki Berlin Film Festivali’nin takipçileri ana yarışmada sinemasal değerlerinin yanı sıra çıktıkları coğrafyalarla ilgili sosyolojik yönü güçlü iki film izlediler. Şilili genç yönetmen Sebastian Lelio’yu spot ışıkları altına taşıyan, Altın Ayı şansının yüksek olmasına rağmen Paulina Garcia’ya verilen En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle yetinen “Gloria”, bu filmlerin ilkiydi. İkincisi ise dünya sinemasının öne çıkan damarlarından Romen sineması örneği, Calin Peter Netzer’in yönettiği “Çocuk Pozu”.
Aslında iki film de 60’larına yakın yaşlarda kadın karakterleri işliyor. “Gloria”ya ismini veren karakter boşanmış, mutluluğu olgun bekar partilerinden arıyor. Genellikle filmlerde klişelerle işlenen bu yaş grubu kadınlara mensup Gloria’yı çizişiyle Lelio, bilinen bütün klişeleri yıkıyor. Güçlü, zorlukları düşe kalka kabullenen ama kendisine biçilen “ununu elemiş, eleğini asmış” rolünü asla kabullenmeyen Gloria, kadın temsillerinde sorunlar yumağıyla dolu sinemanın onurunu kurtaran bir karakter. Film, kolaycı çözümlere kaçmayan finaliyle de akıllarda kalan mütevazı bir başyapıt. Lelio ayrıca karakterinin mücadelesini Pinochet diktatörlüğünde ezilmiş Şili toplumunun değişim isteğiyle birleştiriyor. “Gloria için umut varsa, Şili için de umut var” dedirten arka plan, filmi derinleştiriyor.
Senaryosu tıkır tıkır işliyor
Lelio’nun “Gloria”sı ne kadar özgürse, Netzer’in Ödipal komplekslerle dolu annesi Luminita o kadar köşeye sıkışmış durumda. Oğluna akıl almaz derecede düşkün Luminita, onun bir çocuğun ölümüne neden olduğu trafik kazasından sonra aslan kesiliyor. Oğlunun hapis yatmasını engellemek için üst sınıfının bütün avantajlarını kullanıyor; delil karartmaktan nüfuzlu tanıdıkları araya sokmaya dek. Gerçekçi, hama yakın görüntülerle ilerleyen ve tıkır tıkır işleyen bir senaryoya sahip “Çocuk Pozu”, bu anne-oğul ilişkisini anlatırken Romanya’yı da anlatıyor. “Çocuk Pozu”nda aynı ana karakteri gibi yozlaşmış, zenginin fakiri ezdiği, karanlık bir Romanya portresi var. Başka Sinema kapsamında gösterime giren bu iki müthiş film, geçen yılki Berlin’in kaymağı olarak vizyonda mini bir festival havası estiriyor.
“Çocuk Pozu / Pozıtıa copıluluı”
Yön.: Calin Peter Netzer
Oyn.: Luminita Gheorghiu (Cornelia Keneres), Bogdan Dumitrache (Barbu), Natasa Raab (Olga Cerchez) Sen.: Razvan Radulescu, Calin Peter Netzer Gör.: Andrei Butica
“Glorıa”
Yön.: Sebastian Lelio
Oyn.: Paulina Garcia (Gloria), Sergio Hernandez (Rodolfo), Diego Fontecilla (Pedro)
Sen.: Gonzalo Maza, Sebastian Lelio Gör.: Benjamin Echazarreta
Kaçış Planı
Stallone ve Schwarzenegger yan yana mücadele ediyor
Dönemlerinin iki popüler aksiyon yıldızını, Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger’i bir araya getiren “Kaçış Planı /Escape Plan” hapishanede geçen bir aksiyon. Hollywood’un devşirme yönetmenlerinde Mikael Hafström’ün imzasını taşıyan filmde Ray (Stallone), işi güvenli hapishanelerden kaçarak güvenlik açıklarını yakalamak olan bir adam. Uluslararası suçlular için yapılmış bir hapishanede işini yapmaya çalışıyor ama bu bir tuzak. Bu yüzden başarı şansının düşüklüğü onu Emil Rottmayer (Arnold Schwarzenegger) adlı suçluyla işbirliğine itiyor.
Senaryosu bankalara ve uluslararası şirketlere duyulan güvensizliğin izlerini taşıyan film, 70’lerine yaklaşan iki aksiyon yıldızının ellerinden geleni yaptıkları bir kaçış sineması örneği. Schwarzenegger dahil olduktan sonra rayına oturan filmi benzerlerinden ayıran, bu iki aksiyon yıldızının birlikte yer alması.
Ferahfeza
Tuzla tersanesinde...
Elif Refiğ’in ilk filmi “Ferahfeza”, Tuzla’da tersanede çalışan Ali ve ailesinde sorunlar olan bir genç kızın ilişkisini konu alıyor. Başrollerinde Uğur Uzunel, Sitare Akbaş, Hüseyin Sevimli ve Mert Asutay’ın bulunduğu film, dikkati hak eden bir yapım.
Yunus Emre’nin yolculuğu
2008 yapımı “Mevlana Aşkın Dansı”nın yönetmeni Kürşat Kızbaz yeni filmi “Yunus Emre: Aşkın Sesi”nde bu kez Yunus Emre’ye odaklanıyor. Yunus Emre’yi Devrim Evin’in canlandırdığı, yan rollerde ise Ahmet Mekin ve Bülent Emin Yarar’ın bulunduğu film, Yunus Emre’nin fakir bir köylüyken bir dergaha gitmesiyle başlayan aşkı arama yolculuğunu anlatıyor. Sürekli tekrarlarla ve özensiz bir prodüksiyonla çekilen film, sinema duygusundan ziyade eğitim filmine yakın bir yapım.
Tuhaf olaylar
Popüler korku serisi “Paranormal Activity”nin yan filmi “Paranormal Activity: İşaretliler / Paranormal Activity: The Marked Ones”, komşusunun ölümünün ardından tuhaf olaylar yaşayan ve şeytani bir varlığın kontrolüne girmeye başlayan Jessie adlı gencin hikayesini sunuyor.
“Sağ Salim” devam ediyor
Ersoy Güler’in yönettiği “Sağ Salim 2: Sil Baştan” 2012 yapımı “Sağ Salim”in devam filmi. Yapım, kimsesiz birinin cenazesini memleketine götürmeye çalışan iki arkadaşın maceralarını konu alıyor.
DVD
HAFTANIN YENİLERİ
“FRANCES HA”
Yılın en tatlı Amerikan bağımsızı, Noah Baumbach ve Greta Gerwig’in Yeni Dalga’ya saygı duruşu.
“LA VIE REVEE DES ANGES / MELEKLERİN DÜŞ YAŞAMI”
1998 yapımı, Türkiye’de de bir hayli popüler olmuş Fransız filmini hatırlamak isteyenler olabilir.
“DANS LA MAISON / EVDE”
François Ozon’un son yıllarda çektiği en iyi film.
“KILLER INSIDE ME / İÇİMDEKİ KATİL”
İngiliz yönetmen Michael Winterbottom’ın Jim Thompson uyarlaması dikkat çekici bir kara film örneği.