70. Berlin Film Festivali, ilk dört gününü geride bırakmışken takipçiler, büyük ödül Altın Ayı’ya uzanması muhtemel bir filmle tanıştı: ABD’li yönetmen Kelly Reichardt’ın imzasını taşıyan “First Cow”
“First Cow” için söylenecek ilk şey bir ‘anti western’ olduğu. ABD’li yazar Jonathan Raymond’ın “The Half Life” adlı bir öykü-sünden Raymond ile Reichardt’ın birlikte uyarladığı film, William Blake’in arkadaşlığı örümcek için ağı ve kuş için yuvasıyla karşı-laştırdığı mısralarıyla açılıyor. Nitekim yeni kurulan Amerika’nın sert dünyasında ayakta kalmaya çalışan iki arkadaşa odaklanıyor.
19. yüzyıl başlarında Oregon’da zenginlik ve yeni bir hayat peşinde koşan bir grup adamla gezinen Cookie, onların aşçılığını ya-pan zarif ve duygusal bir adamdır. Bir gün ormanda peşinde Rus adamlar olan Çinli göçmen King Lu’yla tanışır ve adama yardım eder. Yeni kurulan bir kolonide yeniden karşılaştıklarında arkadaşlıkları pekişir ve ayakta kalma yollarını birlikte arar; şu çözümü bulurlar: Kolonideki ilk inekten biraz süt çalıp kek yapmak.
“River of Grass” (1994), “Wendy and Lucy” (2008) ve “Certain Women” (2016) gibi filmleriyle Amerikan sinemasının minimalist ve yavaş akan filmlerinin güçlü anlatıcısına dönüşen Kelly Reichardt, bu kez kamerasının western dünyasının hiç göstermediği adamlara çeviriyor. Cookie ve King Lu, koloninin maçoluktan en uzak, kavga ve kaba kuvvetle değil; doğayla ve birbirleriyle kur-dukları ilişkilerle ayakta kalan üyeleri. Kelly Reichardt, western dünyasının bu iki üyesini anlatırken yakaladığı doğa dokusuyla da etkileyici bir sinema dili oluşturuyor. Filminde mizah öğelerine de yer veren Reichardt, Amerika’nın kuruluş mitine kenarda kalanlar üzerinden bakıyor.
“First Cow”ın kuruluş miti üzerine söyledikleri, zarif anlatımı ve karakterlerini işleyişindeki ustalıkla Amerikan sinemasının en özgün anlatıcılarından Reichardt’a Altın Ayı getirme olasılığı çok yüksek.