Seçim tarihi yaklaştıkça, liderlerin eleştirileri daha da sertleşti. Tarafların eleştiri dili ise kırıcı, dışlayıcı. Argümanları ise sınır tanımıyor. Başbakan Erdoğan açısından, süreci daha nazik hale getiren ise ABD ve AB ile ilişkilerin pek parlak olmaması. Nitekim eski günlerin sıcak ilişkileri ve muhabbetinden artık eser yok. Hatta zaman zaman bu duygularını açık bile ediyorlar.
Seçimin gerilimli atmosferi Türkiye’nin geleneksel fay hatlarını da derinleştiriyor ve daha görünür hale getiriyor. Farklı biçimde sunulsa da, mezhep gerilimi, etnik tansiyon ve ideolojik kızgınlık sokaklara taşıyor ve ortaya yönetmesi zor bir tablo çıkıyor.
Aniden gelişen sosyal/siyasi hareketler
İletişim teknolojisinin etkili ve yaygın kullanıldığı bir dünyada, aniden gelişen, çoğu zaman lidersiz ve hiyerarşik olmayan siyasi/sosyal hareketler doğası gereği ürkütücüdür, yönetilmesi zordur ve dikkatle izlenmelidir. Bu gelişmelerin üstesinden gelmenin yolu sadece yasaların uygulanması değil, aynı zamanda bir politikaya sahip olmaktan geçer.
Ancak düzen sağlamak politikaları uygulamanın olmazsa olmazıdır. Bugün için konuyu zorlaştıran husus güvenlik kurumlarının içine savrulduğu trajik tablodur.
Son altı yıldır uygulanan “Cemaat” eli ve polis marifetiyle askerin “demokratik kontrolü” projesinin öngörülmeyen çıktılarına önümüzdeki belirsizlik ortamında şahit olabiliriz. Fonksiyonları icrada isteksizlik ya da çekingenlik gibi.
Artık sorun sadece askerlerde değil. Emniyet teşkilatında da sorun yaşandığını söyleyebiliriz. Horlanan, ayrıştırılan veya sadakati devlete olmayan gruplara bölünen bir organizasyondan söz ediyoruz. Öte yandan emirleri kamu görevlisi gibi değil de, “çiftlik kâhyası” gibi verenlerin egemen olduğu bir sistemi de göz önüne alırsak işin hiç de kolay olmadığını söyleyebiliriz. Sonuçta, güvenlik bürokrasisinin ve yargının içinde bulunduğu psikolojik durum ani gelişmelere cevap vermeyi mümkün kılacak gibi görünmüyor.
Bu tablo, dış aktörlerin de gözünden kaçmıyor. Bir yandan seçim sonuçlarını merak ederken, bir yandan da Türkiye’yi istikrarsızlaştırarak sokağı egemen kılacak gelişmelere dikkat kesilmiş durumdalar.
Çünkü bir ikilemle karşı karşıyalar. Erdoğan’ın seçimle gitmesini istemekteler. Ancak, Erdoğan ile AKP arasında bir çizgi çekmenin de mümkün olmadığını daha yeni anlıyorlar. Bu durum onları yeni arayışlara itiyor.
“Psikolojik harekât” sandık yerine sokağa yansıyınca
Cemaatin yürüttüğü ”psikolojik operasyonun” etkisini sandık yerine sokakta göstermesi kaygıları artırıyor. Bu kaygının birden çok nedeni var. Birincisi, biz farkında olmasak da Türkiye’nin jeopolitiği önemli bir değer. Kuzeyde Ukrayna, güneyde başarısız “Arap Baharı” ve iç savaşın sürdüğü bir Suriye’den, her gün bombaların patladığı Irak’tan söz ediyoruz.
İkincisi, Türkiye, NATO üyesi, AB kapısında bekleyen, serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi fikrinin Ortadoğu’daki en büyük temsilcisidir. Böyle bir ülkenin türbülansa girmesi batının değer ve ideolojisinin bölgede iflası demektir. Üçüncüsü, sokağa teslim olmuş bir Türkiye, batı için de yüksek bir güvenlik riski demektir.