Öcalan, “barış çalışmaları uzmanı” olarak, hapishaneden Türkiye’yi “demokra-tikleştirme” çabalarını sürdürüyor. Dolmabahçe’de HDP temsilcisi tarafından okunan on madde ve nevruz açıklamalarıyla gündemi işgal etmeye devam ediyor. Öcalan’ın muhayyel Türkiye’sini anlamak için iki metne birlikte bakmak gerekiyor. Başka bir ifade ile, “laf cambazlığından” arındırılmış yeni Türkiye, etnik temelli -Türkler ve Kürtler- “konfederal” olarak tarif ediliyor.
“Uzmanın” önerileri
Öcalan’ın -Irak’taki gibi- “demokratik” olacağına inanmamızı istediği “konfedaral” Türkiye’ye dair parlak fikirleri var. Öyle ki, etnik yerelde egemenliği kullanma biçimi, kurumları, ilişkileri genel kabul gören, demokrasi, özgürlük, kadın, ekoloji gibi parlak sözlerin gölgesinde kalıyor. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bağımsızlığa yakın bir yönetim, ülkenin geri kalanında ise ortaklık için çeşitli “garantiler” talep ediyor. “Yeni Türkiye’nin” dış politikasını da tanzim etmeyi ihmal etmiyor. Özet olarak, nüfusun yüzde 14-15’inin ayrı konfederal yapı içinde yaşamasını öngörürken, bu tabloya nüfusun diğer kesiminin nasıl tepki vereceğini göz ardı ediyor. Öcalan’ın “demokratik siyasetinde” merkezle egemenliği paylaşan, yerel otoritelerin (siz onu Kürt bölgesi olarak anlayın) merkezle ile ilişkileri ve yetkilerin kullanımını anayasal garanti altına alma talebi var.
Önerinin hayata geçirilmesi sürecinde, Kürt bölgesinin sosyal ve ekonomik ihtiyaçları için merkezi bütçeden ilave ödemeler yapılması istiyor. Başka bir ifade ile talep ettiği etnik bölgenin inşası ve Kürt ulusunun oluşumu için Ankara’ya finansal yükümlülükler getiriyor. “Yerel” politik başarılarının maliyetini merkezi otoriteye yüklüyor.
Bu arada, merkezi hükümete, doğal kaynakların kullanımında, etnik temelli “yerel” otoriteden izin alma zorunluluğu getiriyor. Bunun kılıfı da “ekolojik” sorun olarak kayıtlara geçiriliyor.
Öcalan, çözüm sürecinde en çetrefilli konunun “güvenlik kurumları ve meselesinin” oluşturduğunu düşünüyor. Tarifini kendisinin yaptığı “özgürlüklerin” korunmasında da tedbirli davranıyor. Buna göre konfederal yapıya giden yolda, Milli İstihbarat Teşkilatı, Polis, Jandarma ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili yeni düzenlemelerin yapılması şart.
Öcalan’ın etnik temelli konfederal Türkiye’sine uygun güvenlik bürokrasisinin inşası, görevleri, yetkilerin paylaşımı, sorumlulukları ve denetimi çok önemli. Türk ve Kürt, general, subay, astsubay kadroları belirlenmeli. Kolordular, deniz ve hava filoları etnik temelde ayrılmalı, polis ve jandarma yeni duruma göre düzenlenmeli.
Görüldüğü üzere bütün bunlar, Öcalan’ın ifadesi ile, “demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçüleri” ve “çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulmalı.”
Düşünce özgürlüğü
İnsanlar istedikleri gibi düşünebilirler ve hayal kurabilirler. Buna İmralı’da bolca vakti olan Öcalan’da dâhil. Dolmabahçe de on madde okunurken ve sonrasında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’dan bunu olumlayan, destekleyen bir açıklama duymadık. Ortada birbirinden farklı iki dil, düşünce ve Türkiye tasavvuru olduğunu aşikârdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, devletin bekasını düşünerek olup bitenlere tepki gösterdi. Sessizliğin hüküm sürdüğü, büyük çoğunlukta egemen “Ne oluyoruz?” sorularının tetiklediği korku ve endişeler onu yakından ilgilendiriyor. Halkın oyları ile seçilen bir cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ın, hapishanedeki Öcalan’ın hayallerini gerçekleştirmek gibi bir misyonu yok ve o da bunun farkında.