Kronik “Ermeni soykırımı” tartışmaları yeniden ülke gündemine oturdu. Türkiye’nin “soykırım” yaptığını iddia eden ülkelerin sayısı 22’den 23’e çıktı. Türkiye karşıtlığının tepe yaptığı Avrupa Parlamentosu ve Katolik dünyasında etkinliğini tahkim etmeye soyunan Papa soykırım tartışmalarını fırsata çevirmeye çalışıyor. Özellikle Vatikan’ın radikal hamlesinin siyasi ve dini sonuçları üzerinde durmak gerekir.
Bu güne kadar “soykırım” iddiasını kabul eden ülkelerin ortak özelliği soruna “etnik milliyetçilik” bağlamında yaklaşmaları ve kararlarının günlük politik çıkarlarıyla örtüştürmeleriydi. Son tahlilde birer “ulus” devleti temsil etmekteydiler. Ancak, Katolik dünyasının merkezi olan Vatikan’ın oyuna girmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nda “soykırım” yapıldı tezini ileri sürmesi, meseleyi farklı mecraya taşıdı.
Vatikan’dan söz açıldığında, özellikle İslam coğrafyasında, hikâyenin temelini “Haçlı Seferleri” üzerinden tarih ve siyaset okumaları oluşturur. Bu bağlamda Vatikan, imparatorluk sınırları içinde baş gösteren etnik referanslı siyasi bir hareketi, dini bir zemine taşıyarak, orta vadede “cepheyi” genişletip farklılaştırdı. “Soykırımın” nedenlerini ise kökten değiştirmiş oldu.
Vatikan ve sonrası
Vatikan’ın açıklamaları birçok siyasetçiyi ve ülkeyi “soykırım” iddiasını yürüten koroya katılma konusunda cesaretlendirecektir. Özellikle de Katolik kilisesinin etkili olduğu coğrafyalarda. Önümüzdeki dönemde “dinsel eksenli” yeni bir suçlama dalgasının ortaya çıkması hiçte sürpriz olmayacaktır.
Öte yandan iddialar gittikçe daha fazla “dinler arası çatışma” bağlamında ele alınabilir. Bu durumun orta vadede Hıristiyan-Müslüman ilişkilerine zarar vermeyeceğinin garantisi yoktur. Özellikle de Ortadoğu’da gittikçe artan radikalizm, dini referanslı terörizm ekseninde. Papa’nın tavrı, sadece Ermenistan Türkiye ilişkilerine değil, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerine de büyük zarar verecektir.
Terörle bir yere varmak
Papa, yüz yıl önceki hadisenin sonuçlarını bu güne taşıyarak, Ermeni terör örgütlerinin 1970 sonrası Türk diplomatlara karşı işlediği cinayetlere onay vermiştir. Böylece, ASALA terörünün orta vadede işe yarar bir strateji olduğunu dünya kamuoyu önünde tahkim ve tescil etmiştir. Özellikle de “diplomatlara yönelik suikastlarla”. Bu durum, dini referanslı terörizm tartışmalarının arttığı günümüz dünyasına oldukça dikkat çekici bir durumdur.
“Soykırım” tartışmaları ve PKK
İçeride ilginç olan ise “soykırım” tartışmalarında Kürtler adına konuştuğunu iddia eden ve desteklerini gizlemeyen PKK ile cephe örgütü HDP’nin durumudur. Geçmişte cari olan ASALA ile Marksist ideolojik paydaşlık, Sovyet desteği, kısa dönemli çıkarlar temelinde Türkiye karşıtlığı iyi bir fikir gibi görülebilir. PKK ve destekçileri, Türkiye uluslararası kamuoyu önünde zor duruma düştükçe, bu durumdan fayda sağlayabileceklerini hesap edebilirler. Ancak bu tutum, bir yandan Türkler ve Kürtler arasındaki duygusal ayrışmayı körükleyebileceği gibi, 100 yıl önce Türkler suçlu, Kürtler “masum” fikrinin satışını kolaylaştırmaz. Vatikan’da işin içine girdiğine göre, tam tersine, İslami hassasiyeti yüksek Kürtler ile diğerleri arasındaki tartışmaları da derinleştirebilir.