Ukrayna’-daki gelişmeler, Suriye iç savaşını ve insanlık trajedisini dünya gündeminden düşürmüş gibi görünüyor. Türkiye’de kamuoyunun ilgisi ise daha çok yerel seçimlere odaklanmış durumda.
Oysa Suriye’de bildik tablo devam ediyor. Esad’ın ordusu Cenevre 2 sonrası, dünya kamuoyunun ilgisizliğinden de faydalanarak, önemli askeri avantajlar elde etmeyi sürdürüyor. Lübnan sınırındaki stratejik öneme sahip Yabrud bölgesini ele geçirdi ve muhaliflerin ikmal yollarını tehdit etmeye başladı.
Mustarip muhalif
Zaten iç sorunlardan mustarip olan muhalefet ise, bir yandan Esad rejimi bir yandan da El Kaide ile bağlantılı “Irak Şam İslam Devleti (İŞİD)” gibi örgütlerle çatışıyor. Son olarak IŞİD, Türkiye sınırına 32 km uzaklıktaki Süleyman Şah türbesini çevreleyen köyleri ele geçirdi. IŞİD, türbeyi ve burayı koruyan Türk askerlerinin güvenliğini tehdit edecek şekilde konuşlandı.
Türkiye, 1921 tarihli Ankara Antlaşması çerçevesinde bu küçük alanda “sembolik” sayıda asker bulunduruyor. Geçmişte birliğin güvenliği Suriye hükümetine aitti. Öyle ki, PKK yüzünden ilişkilerin en gergin olduğu yıllarda bile Türkiye’nin buradaki askerlerinin can güvenliğinden kaygı duyulmadı. Çünkü Suriye Hükümeti uluslararası hukukun taraflarından birisi idi ve yükümlülükleri vardı. Aksi takdirde sorumlulukla karşı karşıya kalacağını biliyordu.
Ancak bugünkü tablo, geçmiş dönemlerden oldukça farklı. Türbenin ve askerlerin güvenliği devlet dışı bir aktör tarafından açıkça tehdit ediliyor. “Terör örgütü olarak” tanımlanan ve “türbe” gibi dini sembolleri kökten reddeden bir örgütten söz ediyoruz.
Askerin güvenliği ve senaryolar
Bu durumda Türkiye, askerlerinin ve türbenin güvenliği için bir yol bulmak zorunda. Akla gelen ilk ihtimal, güvenlik sorununu “görüşmeler” yolu ile çözmek.
Bu ihtimalin bazı zorlukları var. Türkiye olarak IŞİD ile açık, gizli masaya oturmak müttefikler arası ilişkilerde sorun yaratabilir. Çeşitli mahfiller de, özellikle iç politik çekişmelerde, hükümeti zor durumda bırakmak isteyen bazı gruplar, sürekli olarak, onun Suriye’de radikal gruplarla ilişkisi olduğu tezini işlemekteler. Bu tezi doğrulayacak bir davranış hükümet için sorun demektir.
İkincisi, IŞİD benzeri radikal gruplarla diyalog kurmak, sorunu çözmenin garantisi değildir. IŞİD şemsiyesi altında ya da kontrol dışı gruplar, türbeye ve güvenliğini sağlayan Türk askerine yine de saldırabilir.
Üçüncüsü; Türkiye, askerlerinin güvenliği için türbeyi terk edebilir. Oysa türbenin korunması Türkiye için bir itibar meselesidir. Bu hareket iç politikada da bir dizi tartışmayı tetikleyebilir.
Son ihtimal türbenin güvenliğini sağlayan askerlerin saldırıya uğramaları halinde Türkiye’nin buna doğrudan askeri müdahalede bulunmasıdır.
Savaş ve IŞİD faktörü
Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye-Suriye sınırını karadan ve havadan aşmasını gerektirir. IŞİD ile çatışma bir yana, asıl belirleyici olan Esad rejiminin tavrı olacaktır.
En iyi ihtimal Esad’ın, Suriye’nin “egemenliğinin” Türkiye tarafından ihlal edildiği iddiasını BM’ye taşımasıdır. Onun yerine, hava savunma ve füzelerle cevap verirse işin rengi hızla değişebilir. Türkiye kendisini Şam yönetimi ile bir savaşın içinde bulabilir. Görünen o ki, bu senaryonun işlemesi IŞİD’in elinde ya da onun manipüle edilmesine bağlı.
Not: Türk milletinin Çanakkale zaferini kutluyor, zaferi bize armağan eden tüm kahramanları saygı ile yâd ediyorum.