Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Esad rejiminin bugünlerde çok ciddi politik ve askeri kriz yaşadığına dair güçlü işaretler var. Rejim şimdiye kadar ayakta kalmayı başarmış olsa da topraklarının büyük kısmında kontrolü kaybetti. İnsan kaynakları azaldı. Ekonomisi hızla küçüldü. Askeri gücü zayıfladı. Meşruiyeti önemli ölçüde erozyona uğradı.
Geçen ay, ülkenin kuzey ve güneyinde askeri alanda önemli gelişmeler yaşandı. Şimdiye kadar bir araya gelemeyen muhalifler tek bir emir komuta zincirinde hareket etmeye başladılar. Bu yeknesaklığın ardında, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin olduğu sır değil. Özellikle de lojistik, koordinasyon, muhabere, istihbarat ve mali konularda. Yardımlar, farklı motivasyonla hareket eden muhaliflere ciddi bir askeri kapasite kazandırmış görünüyor.
Cevabı aranan sorular
Yeni tablo, farklı cephelerde bir dizi tartışmayı tetiklemiş durumda. Esad rejiminin sadık destekçisi İran ve Rusya’nın tutumu merak edilen konuların başında geliyor. Yine, ABD’nin (İngiltere olarak okuyun) Suriye ve Irak’ı birlikte ele alan ve DAİŞ’i merkeze koyan “terörle mücadele stratejisinin” gelişmelerden nasıl etkileneceği henüz belli değil. Müttefikler, DAİŞ’i Musul’dan çıkarmak için uygun koşulları beklerken batı cephesinde taşlar yerinen oynuyor.
Öte yandan, ABD ve müttefikleri, Fetih ordusunun silahlı/silahsız bileşenlerinden rahatsızlar. Bunu gizlemiyorlar. Özellikle de El Nusra gibi örgütlerden. Sonuçta muhalifler arası uyum sağlanmış olsa da bu defa sponsorlar arası “uyumsuzluk” baş göstermiş durumda.
Cevabı aranan diğer sorular şunlar: Muhaliflerin genişleyen ve güçlenen “gerilla” kapasitesi kimin kontrolünde kalacak? Sponsor, liderlik ve ideolojik açıdan çatışma/rekabet olacak mı? Esad sonrası nasıl bir düzen kurulacak, maliyeti kim üstlenecek? Hıristiyan ve Nusayrilerin güvenliği nasıl sağlanacak?
Vekâleten savaşın askeri yönü
Cevabı aranan sorular ve siyasi tartışmalar bir yana, vekâleten yürütülen bu savaşı “gerilla harekâtı” açısından ele almak işin gidişatını, maliyetini ve önemini kavramak bakımından faydalı olabilir.
Suudi Arabistan ve Türkiye, uzun uğraşılardan sonra muhalif grupları tek komutanlıkta toplayabildiler. Gruplar, şimdilik, Suriye şartlarında harekât planlayıp, uygulayabilecek kapasiteye ulaşmış görünüyorlar.
İdlib’in düşmesi gerilla harekâtı açıdan önemli. “Muhalifler” bu sayede, operasyonları yürütebilecek genişlik ve derinlikte arazi elde etmiş görünüyorlar. Dahası, geri bölgesini Türkiye gibi bir sponsora dayamış ve fiili olarak güvenli bir bölge yaratılmış olmaktadır. İdlib, geçici üs bölgeleri için uygun arazi koşullarına sahip ve Türkiye yakası, sınır doktrinine uygun koşullar sunmaktadır. Esad rejimi, İdlib’e füze atsa ve hava operasyonları düzenlese de, Türkiye tarafı muhaliflere için “güvenli” olacaktır.
Muharebeleri kaybettiğini kabul eden Esad savaştan umudunu kesmediğini ifade ediyor. Sahadaki gelişmelere bakınca, farklı başkentler hikâyenin farklı yönleri ve aktörleriyle ilgileniyor olmalılar. Elbette sadece Esad’dan söz etmiyoruz, buna Suudi Arabistan ve Türkiye’yi de dahil edebilirsiniz.