Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kurban Bayramı’nda da Suriye’de “çatışmalar/savaşlar” devam etti. Savaşlar dedim, çünkü savaş içinde savaşlar devam ediyor. Kimin kiminle, nerede ve ne için savaştığını ise bilen yok. Sanırım Suriye sorununa ilgi duyan ülkelerin istihbarat örgütleri de ortaya net bir “askeri resim” koyamıyorlar. Konvansiyonel savaşlardaki gibi cephe hattını ve savaşan güçleri gösteren bir harita çizmek de mümkün değil.
Bu kaotik tabloya rağmen Rusya, son aylarda uyguladığı politik manevralarla savaşın genel gidişatına damgasını vurdu. Askeri müdahale tartışmalarının yapıldığı bir anda sorunu yeni bir boyuta taşıdı. Esad’ı ipten aldı. Rusya’nın stratejik düzeydeki müdahalesi Esad’ın uyumu onun oyun kurma yeteneğini göstermektedir. İşin sırrı, soğuk savaş döneminde devletler ve devlet dışı aktörlerle kurduğu ve muhafaza ettiği tarihi ilişkiler de saklı.

Esad’ı ipten alan Rusya
Sovyetlerin mirasçısı Rusya, bir kısım eski müttefikle, devlet ve devlet dışı aktörlerle, bağlarını muhafaza etti. Suriye ve PKK bunun en iyi iki örneğidir.
Suriye, Rusya ilişkisi politik, ekonomik ve askeri yardımla da sınırlı değil. Sovyet etkisi, Baas politik kültürünün oluşumunda, parti ve bürokratik örgütlenmede kendisini daima hissettirir. Özellikle de askeri ve istihbarat bürokrasisinde.

Suriye askeri kültüründe Rus etkisi
Suriye ordusunun askeri kültürünün oluşumunda Kızıl Ordu’nun izlerini bugün bile görmek mümkün. Çünkü Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin subay/ generallerinin birçoğu 1950’lerin sonundan itibaren Sovyet ve Rus askeri akademilerinde yetişmişlerdir. Stratejik düşünce ve askeri taktiklerin birçoğu Kızıl Ordu’dan alınmış ya da esinlenmiştir.
Elbette diğer ordular gibi Suriye Ordusu’nun askeri kültürünü şekillendiren kendi tarihi hafızası ile ülkenin jeopolitiği olmakla birlikte silah ve teçhizat tedarikçisi de önemlidir. Önceleri Sovyetler Birliği sonrada Rusya, Suriye ordusunun en büyük fiziki ve fikri tedarikçisi olmuştur. Sovyet/Rus teknisyen ve askeri danışmanları en uzun süre bu ülkede kalmışlardır. Sovyetler Birliği’nin yerine kurulan “yeni Rusya” içinde bulunduğu ciddi ekonomik zorluklara rağmen askeri malzeme borçlarını ödeme konusunda Suriye’ye büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Suriye Silahı Kuvvetleri sadece konvansiyonel savaş doktrinin değil, aynı zamanda gayri nizami harp doktrinin oluşumunda da Kızıl Ordu’nun etkisinde kalmıştır. Ayaklanmanın başladığı ilk günlerde ordunun “şok” bir tepki göstermesi, halkı baskılaması ve şehirleri doğrudan ağır bir bombardımana tabi tutması tesadüf değildir. Bu, Rus ordusunun ayaklanmayı bastırma doktrininin tipik bir yerel uygulamasıdır.
Nitekim, Rus ayaklanmayı bastırma doktrininin esas ve uygulamalarını 1979-1989 arası Afganistan’da ve Çeçenistan savaşlarında görmek mümkündür. Temeli “yakma ve yıkma” olan bu doktrin çerçevesinde Halep’e bakınca Grozni’yi hatırlamamak mümkün değildir. Amaç sivil halkın ayaklanmacılardan çok “rejimden” korkmasını sağlamaktır. Batı ordularının çokça tartıştığı “halkın kalbini ve beynini kazanma” düşüncesine bu “otoriter” rejimlerde yer yoktur. Bu nedenle sivil kayıplar önemsenmez ve bütün bir şehir kolaylıkla hedef haline getirilebilir. Yine bu düşünceye göre “geç kalmak” kaybetmektir.
Rusya, politik ve askeri manevralarla sadık dostu Esad’ı ipten alırken batının “El-kaide” korkusunu da ustaca kullanıyor. Görünen o ki bugünlerde “eski defterlerini” karıştırmaya devam ediyor. Soğuk Savaş bilgilerine göre defterin ilk bölümünde Suriye kadar PKK da önemli yer tutuyor. Rusya’nın Cenevre-2 de Esad’la birlikte eski müttefiki PKK’ya nasıl bir fırsat alanı açabileceğini cuma günkü yazımda ele alacağım.