Seçim sadece iç politikayı değil, dış politikayı da etkileyecek gibi görünüyor. Yeni cumhurbaşkanı ve ekibinin seçim sonrası Türkiye-ABD ilişkilerine odaklanacağını söylersek abartmış olmayız. Çünkü ortada çözüm bekleyen bir dizi sorun var. Suriye’den PKK/PYD’ye, Gülen’in iadesinden Rahip Brunson davasına, Halk Bankası’ndan S-400 hava savunma sistemine, İran’dan Rusya ile ilişkilere kadar.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de ambargo tartışmalarını tetikleyen F-35 uçakları gündemde. Türkiye, bu uçaklardan yüz tane alma kararı vermişti. Gereken koşulları yerine getirdi. İlk partinin yakın bir zaman içinde teslim alınacağı bildirildi. Ne var ki bu günlerde ABD tarafından karışık sinyaller gelmeye başladı. “Teslimatın” ötelenebileceği, dahası “ambargoya” dönüşebileceğine dair emareler var.
Zaten sorunlu olan Türkiye-ABD ilişkilerinin F-35 konusuyla daha da karmaşık hale geleceği açık. Bu fikrin kaynağı ise 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı takiben ABD’nin uyguladığı askeri ambargo. Uzun yıllar Türk siyasi karar alıcılarının, TSK’nın ve kamuoyunun ABD hakkındaki kanaatlerini olumsuz etkileyen ve müttefiklik ilişkisini zehirleyen, güven duygusunu sarsan tarihi tecrübeden söz ediyoruz.
Gelişmelere bakarsak, Türkiye-ABD ilişkilerinin ana taşıyıcısı olan askeri cenahtaki “kontrollü krizin” denetim dışına savrulma ihtimali bulunuyor. Görüntü, sadece ABD’deki Türkiye karşıtlarını değil, bazı ülkeleri de heyecanlandırmaya yetiyor. Yunanistan’dan İran’a, PKK/PYD’den FETÖ’ye geniş bir yelpazeden söz ediyoruz. Bu süreçte en faal ve heyecanlı olanların başında ise Rusya ve İsrail geliyor.
Nitekim Putin, bir toplantıda Anadolu Ajansı (AA) Genel Yayın Yönetmeni Metin Mutanoğlu’nun sorularını cevaplamış. Türkiye’nin savaş uçağı temin etmeye yönelik girişimlerini değerlendiren Putin, “Türkiye bu konuda seçim yapma hakkına sahip. Fiyat ve kalite unsurlarını dikkate alarak ulusal çıkarlarını gözetecektir. Bağımsız bir devletin, almaya hazır olduğu ve bu durumda, güvenliğini sağlama konusunda son derece hassas bir ürünü almaya yönelik girişimini kısıtlama getirmeye hangi ülkenin hakkı var? Bence bu kesinlikle aşırı bir davranış.”
Putin’in bu “güven” dolu ve “nazik” açıklamalarının günümüz uluslararası ilişkiler dünyasında salt ticari yaklaşım olarak ele alınamayacağı açık. Doğal olarak, açıklama, savunma sanayii, silah ithalatından daha geniş, büyük ve karmaşık ilişkilere işaret ediyor.
Öte yandan, fırsatı ganimete çevirmek isteyen İsrailli bazı siyasetçi ve uzmanlarda Türkiye karşıtı algıyı tahkim etmenin peşinde. Ana fikir inşası “müttefik Türkiye’ye güvenin olmadığı” varsayımına dayanıyor. Geçen hafta Haaretz gazetesinde yer alan bir makalede, “Türkiye’nin saf ve ittifak değiştirdiğini, F-35’lerin teknolojisini bazı “komşularına” verebileceği” kolaylıkla iddia edilebilmekte. Bu komşunun İran olduğunu tahmin etmek ise çok da zor değil.
Farklı güdülerle hareket eden her iki aktörün tutumu, zaten karmaşık olan Türkiye-ABD ilişkilerinin yoluna konulmasının zaruretini ve aciliyetini bir defa daha gösteriyor.