Seçimlere iki gün kaldı. Pazar günü yeni parlamentoyu seçeceğiz. Ardından da yeni hükümetin kurulması için çalışmalar başlayacak. Her ne kadar seçmen tercihlerinde dış politikanın fazlaca etkili olmadığı ileri sürülse de, iç politikayı dış politikadan ayırmak gittikçe zorlaşıyor.
Bu çerçevede, ilişkiyi belirleyen, liderlerin, kurumların, medyanın rolü, politika seçimine ekonominin etkisidir. Öte yandan, dini, etnik, mezhepsel yapıların siyasi ve fiziki sınırları aşan özellikleri de unutulmamalı. Üstelik göç, terör, kaçakçılık gibi sınır aşan insani ve güvenlik sorunları listeyi uzatıyor.
Yeni parlamento ve hükümetin önceliğinin iç sorunlar olacağı açık. Ancak, iç ve dış politikanın iç içe geçmesi nedeniyle, hükümetin dış politikayı geri plana atma şansı yok. Üstelik bu kadar çok, müzminleşmiş tarihi sorun ve jeopolitiğin dayattığı konular yaşanırken.
Yeni hükümet dış politika alanında uzun bir listeyle yola çıkacak. Ukrayna-Rusya krizinden Kafkaslara, Ortadoğu’da devam eden çatışmalardan bölgesel güç mücadelesine, Kıbrıs’tan enerjiye farklı özellikte sorunlardan söz ediyoruz. İşin içine ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkiler de girince, cevabı aranan sorular ve olası senaryolar “geometrik dizi” ile artmaya başlayacak.
Önümüzdeki dönem, dış politikanın acil sorunlarının ağırlık merkezinin güneyimiz olacağı bir gerçek. Bu görüşü destekleyen çok sayıda neden var. İlki, sığınmacılar nedeniyle gittikçe ağırlaşan insani sorunlar. Artık Irak ve Suriye’de tablonun kısa sürede değişeceğine dair bir ışık yok. Esad gitse bile kaos devam edecektir. Bu nedenle iki milyon Suriye vatandaşı yeni hükümetin de öncelikli sorunu olacaktır. İyi haber, siyasi tartışmaların yoğunlaştığı seçim kampanyası boyunca hiçbir siyasi partinin konuyu gündeme taşıyarak, işi “yabancı düşmanlığına” dönüştürmemiş olması. Nitekim Avrupa ülkelerindeki tartışmalara bakınca bunun değeri daha iyi anlaşılıyor.
İkincisi, Suriye ve Irak’ta DAİŞ’le mücadele edemediği için kıyasıya eleştirilen Batı’nın ihtiyaç duyduğu “başarı hikâyesinin” taşıyıcısı PKK/PYD ile ilgili gelişmeler. Gündeme pek gelmese de PKK/PYD, ABD Hava Kuvvetleri’nin desteğiyle üç “kantonu” birleştiriyor. Başka bir ifadeyle, Türkiye ile Araplar arasına girecek hamleleri yapmayı sürdürüyor. “DAİŞ ile mücadele” görünümünde ciddi bir etnik temizlik iddiası var. DAİŞ’i çevreleme adına, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve PKK/PYD, Araplarla 2100 kilometrelik bir sınır hattında yaşayacak düzen inşa ediyor.
Bu tablo çeşitli şekillerde okunabilir. Suriye politikasında Türkiye’ye güvensizlikten bölgesel güç mücadelesine, orta vadede PKK üzerinden iç politikayı etkilemeye ve Ortadoğu pazarında Türkiye’yi üçüncü bir aktöre bağımlı hale getirmeye kadar.
Seçim sonrası, yeni hükümetin gündeminde yer alacak diğer konu, Katar ile askeri ilişkiler olacaktır. İran, Suudi Arabistan gerilimi, Basra Körfez’inde artan güvenlik sorunları dikkate alındığında, konunun önemi anlaşılabiliyor. Katar’da “askeri üs” kurmanın Türk dış politikasına yeni boyutlar kazandıracağı açık. Öte yandan, bölgede çıkarı olan ülkelerin yanı sıra, İran, burnunun dibinde Körfez dışından bir ülkenin kara-hava-deniz unsurlarının bulunmasından pek mutlu olmayabilir. Buna cevabını farklı araçlarla ve sürpriz alanlarda verebilir.